
Gittim: Kaklık Mağarası
27 Ekim 2024
Gittim: Müfit Can Saçıntı – Bir 80’ler Hikayesi
10 Mayıs 2025Günaydınlar… Amerika’nın etrafı paramparça eden ve kaos ortamı yaratan meşhur kasırgalarının gerisinde bıraktığı yıkıntı, çöp, çaresizlik ve sessizliğin hakim olduğu gibi duygulara sahip olduğum bir güne günaydın. Saat 9 olmuş ve uyanmama rağmen savsaklanarak yatakta saati 9 ediyorum. Çünkü bugün 1 Mayıs. Şanlı bir yakaya sahip olup onun vermiş olduğu onur ve şerefle gurur duyarak mavi yakalıların bayramının keyfini sürüyorum aynen bir beyaz yakalı gibi.
Kahvaltının başına oturduğumda ne kadar zengin olduğumu hissediyorum. Böyle bir kadına karım diyebilmek ne kadar büyük bir zenginlik. Böyle bir kahvaltıda domates, salata, zeytin, peynir, yumurta, sucuk, börek bana göre olması gerekenden fazlası, şükür edip bunları bulamayan insanların olduğunu hatırlayıp, bunun mahcubiyetinde Godfather of Harlem dizisinin 4. Sezonunun ilk bölümü eşliğinde kahvaltı ediyoruz karımla. Bu diziyi çok seviyorum. Şarkıları, oyuncuları ve konusu harika! Fakat yeni sezonu üye olduğum hiçbir platformda mevcut değil! Ne kadar da burjuvazi bir dert…
1. Bölümün sonunda çalan şarkı çok hoşuma gitti. Shazamlıyorum ve şarkı; Otis Redding – Remember Me şarkısı! Şarkıyı Youtube’tan açıyorum, karım beni dansa davet ediyor. Elinden öpüp, reverans verdikten sonra beline sarılıp kendimizi müziğin ritmine bırakıyoruz. Ardından otomatik oynatma ile Hit the Road Jack çalıyor ve hiç bilmediğimiz bir yörenin ritminde sallanıyoruz. Pulp Fiction filminde John Travolta ve Uma Thurman’ın epik dans sahnesindeymiş gibi hissediyorum kendimi. Dışardan nasıl göründüğünün bir önemi yok.
Kahvaltıdan sonra arkadaşımdan aldığım problemli legoların son rötuşlarını yapmak için onların başına oturuyorum. Bu aralar legolara merak saldım. Teknik legolara motor eklemek, farklı parçaları birleştirerek farklı makinalar üretmek hoş geliyor. Fakat bu merakım orijinal lego markalı yapı oyuncaklarına değil elbet. Temu’dan ucuza alınmış yapı oyuncaklarına merak saldım. Ne kadar burjuvari zevklerim olsa da bir burjuva gibi harcayacak param yok. Yani anlayacağız legodan alışveriş yapan burjuvaya Temu’dan nanik!
Ne güzel bir 1 Mayıs günü yaşıyorum… Sanki Gökyüzü hep mavi, insanlar çok iyi, müzik daima güzel. Mükemmel fotoşoplanmış mutluluk!
Bunları geride bırakıp, kasırganın bıraktığı yaralara dönüyorum… Bunları nasıl saracağımı bilmiyorum, yıkılan yapıları yeniden inşaa edebilir miyim bilmiyorum, yeniden inşaa etmeme gerek var mı onu da bilmiyorum. Önümde 1 buçuk bilemedin 2 ay var. Bu felaketi arkamda bırakıp önüme bakmak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. Beyaz yaka gibi istirahat edip, mavi yaka gibi ezilirken, şanlı bir yakanın nasıl kirletildiğini izlerken sessiz kalmanın verdiği ağırlığın altında eziliyorum. Keşke bu kirli insanlar gibi kendimi kandırabilsem. Fakat saatlerce konuşup nasıl demagoji yapıyorlar ve nasıl saçma salak sonuçlara varıyorlarsa onlar kadar demagoji yapıp kendimi kandıramıyorum. Kendi yalanıma inanıp, yalanlara göz yaşı dökemiyorum.
Sarhoş muyum? Madde mi kullanıyorum? Görmüyor muyum? Duymuyor muyum? Ben bir ast olarak maalesef yanlış görürüm, gördüklerim bir hayal dünyası. Üstlerim elbette benim gözlerim, benim kulaklarım olurlar. Onlar benden daha iyi görür, daha iyi duyarlar. Benim ne haddime… Gerekirse benim yerime yazarlar, benim yerime okurlar. Sanarsın ütopik bir dünya. İşte insan eleştirdiği insanların hatasına düştüğünde, eleştirdiği insanlara dönüşür. Omurgan olduğunda eğileceğin yerin sınırları bellidir. Bir saatte demagoji yapsalar, iki saatte yapsalar ne kadar yaparlarsa yapsınlar ancak omurgalarının ne kadar olmadığını, ne kadar eğilebildiklerini ve sıvı bir madde gibi bulundukları kabın şeklini almalarını izletirler. “Ve gayrısı” Nazım Hikmet’in Ben İçeri Düştüğümden Beri şiirini bitirdiği gibi “Laf’ı güzaf…” Yani;
Ve gayrısı
Benim yanlış görmem, sarhoş olmam vs.
Laf’ı güzaf…
Ahh ahh karım sabahtan beri her fırsatta Cem Karaca’nın 1 Mayıs Marşı’nı dinliyor. Bir ya da bir buçuk hafta önce Cem Karaca’nın Gözyaşları filmini izledik. Film karımın içindeki Sosyalisti ortaya çıkardı ve meydanlara inmemesi için onu evde zor tutuyorum. Evde her fırsatta Cem Karaca çalıyor. Bir Dadaloğlu dinliyoruz, bir 1 Mayıs Marşı… Beyaz yakalı harika fotoşoplanmış bir hayali yaşıyorken çok mavi yakalı bir kargaşanın içerisindeyiz. Biz astlar, sırf astız diye haksızız ve onlar sırf üstler diye haklılar. Neyse gerisi hep Laf’ı güzaf…
Uzun zamandır yazmadığım bloglar var. Gittiğim yerler, okuduğum kitaplar, izlediğim dizi, film ve tiyatrolar var. Yeni hobilere merak saldım. Biraz onları yazalım…
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
2 Comments
Evet, epeyce özlettiniz kendinizi. Eşinizin sosyalist’liğini söylüyorsunuz ama siz bu çok renkli yelpazenin neresindesiniz?
Bu renkli yelpazenin temeliyim. Fırtınanın geride bıraktığı kaosum ve bu renkliliği anlamlandıran o kaos.