Elmalı Davası ve Adalet İsteyip Organize Olmayanlara Karşı Nefretim
30 Haziran 2021Markaların Doğum Günü Kutlama Saçmalıkları
31 Temmuz 2021Su kenarına geçersin, bir gölge bulursun. Bu bir ağaç olur, yanında getirdiğin şemsiye olur fark etmez ama gölge bir yere geçersin. Oltanı ya da oltalarını hazırlayıp suya salladıktan sonra onları güzelce sabitler ve sessizlik içinde beklemeye başlarsın. Suyun şavkı vurur suratına, hafif bir meltem eser sudan karaya doğru. Sessizlik gece ya da gündüz fark etmez hep aynıdır. Yalnız vakitlerden gece ise daha bir güzel olur. Yıldızların altında, hafif su sesi eşliğinde karanlığın vermiş olduğu ekstra huzur vardır. Ve işte avını hemen hemen yakalamışsındır. Burada av, balık değil. Sessizliğin, sakinliğin verdiği huzurdur. Oltaya takılan balık ise sadece heyecan.
Misineyi işaret parmağımla sıkıştırıyorum, makaranın kilidini açıyorum, kamışı arkama doğru atıp misinenin ucundaki kurşunu fırlatıyorum, tam fırlatırken de işaret parmağımla tuttuğum misineyi bırakıyorum ve evvet… Kurşun en önde, arkasında kancalar, fırdöndü ve mantar uçuyor… Sonra suya sert bir dalış (şap) sonra kamışı kayaların arasına sıkıştırıp taşın üzerine doğru hafif yatma pozisyonunda yaslanıp mantarı izliyorum. Mantar didikleniyor, kesin ufak balıklar yemi didikliyor. Hafifçe sırığı kendime çeksem, hop takılacaklar ama yazık günah be, bekleyelim de büyüğü gelsin değil mi?
Yanımda bir dergi var. Arada o dergiden birkaç sayfa okuyorum , sonra mantara geri dönüyorum. Su üzerindeki yerini arıyorum. Balık tutmak, her şeyin hızlandığı bu çağda her şeyi yavaşlatmak için güzel bir kaçış yolu. Seneler seneler öncede Sait Faik Abasıyanık bu kaçış yolu ile ruhumuza işleyen ne hikâyeler yazdı bize. Kimi hikâyesinde bir martı kalbimize dokundu, kimi hikâyesinde yaptığı maket tekneyi taşlayarak batıran çocuklara üzüldük. Mesela Dülger balığını tanıdık Sait Faik’in hikâyelerinde. Şimdi yanımda Sait Faik olsaydı şimdi kim bilir neler yazmıştı. Hatta bir tane karagöz tutmuştum fakat gözüme küçük göründüğü için saldım, eğer Sait Faik olsaydı o balığı salmadan önce bana öptürür öyle salardı. Derdi ki; “Serkan’ın öptüğü bir balık yaşamasın mı bu sularda?” bilmem ki? Yaşasın mı? Bazı hikâyeler vardır okurken ruhumuz dinlenir, içimizdeki sıkıntı hafifler. Bazı an’larda vardır ki bizim yazamadığımız en huzurlu hikâyelerimizdir. Sanırım saatlerce bekleyip yakaladığım tek balığı da tekrardan geri salmak, onu ait olduğu sulara teslim etmek benim yazamadığım huzurlu hikâyemdi.
Eee o kadar balıkla uğraşınca, balık yemeden dönmek olur muydu? Samandağ‘da denize sıfır konuşlanmış minibüslerden bozma büfelerde ızgarada ve tavada levrek, dilbalığı, karagöz, uskumru vb. birçok balığı yemek mümkün. Akdeniz’in dalgalarının vurduğu kayaların hemen dibinde güzel bir balık ekmek yedim ki, günün bittiğini ve yeterince yorulduğumu fark etmeme sebep oldu. Bu yorgunluğun üzerine de demli bir çay içip artık geri dönme vakti gelmişti.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.