
Alıntı: Malcolm X “İslam adaletini mi istiyorsunuz?”
26 Haziran 2021
Elmalı Davası ve Adalet İsteyip Organize Olmayanlara Karşı Nefretim
30 Haziran 2021Roman, hikâye, deneme yani kitap okumanın bize kattığı en anlamlı olgu fikirlerimizi, düşüncelerimizi aktarabilmek için başkalarının fikirlerinden yararlanma kolaylığı sağlamasıdır. Hasan Ali Yücel klasikler serisinden okuduğum hemen hemen her kitapta “evet aynen ben de böyle düşünüyor/hissediyorum” diyebiliyorum. Ardından eğitimimin yetersizliği yüzünden kelimelere dökemediğim hislerimi, düşüncelerimi okuduğum bu kitap sayesinde başkalarına alıntılar yöntemiyle aktarabiliyorum. Bu yüzden okuyan, öğrenen ve kendini geliştiren insan konuşmak, tartışmak ve açıklamak ihtiyacı duyar. Çünkü kendini tanır ve isteklerinin farkına varır. Aklındaki kompozisyonları başka insanlara aktarmak onun dünya üzerinde var oluşunun ispatıdır. Descartes’te bu noktada kendi varlığının ispatını yaparken çeşitli denklemlere ve formüllere başvurur. Rüyanın gerçekliğiyle, yaşadığımız hayatın gerçekliğini sorgular. Sonunda hangisinin gerçek olduğuna karar veremeyip kendini ispat etmek için düşünmesinin yeterli olduğu kanısına varır; “Düşünüyorum, öyleyse varım! ” der.
Benim bu dünya üzerindeki varoluşumun ispatı ise tam olarak bu blog. Çünkü zevklerimin ve uğraşlarımın oluşturduğu bir havuz olma yolunda ilerliyor. Eskiden yaptığım iş ile ilgili pazarlama yapmak için portfolyo olarak kullandığım bu site son zamanlarda ise varoluşumu dünyaya ispat etmek için kullandığım bir blog haline geldi. Henüz yeteri kadar aktif olmasa da “düşünüyorum, yazıyorum ve öyleyse varım” diyebiliyorum.
Yazmak eylemi her zaman bir eğitim gerektirdiğini düşünürdüm. Bunu düşündüğüm zaman okuduğumuz kitapların, aldığımız derslerin sadece dil bilgisi üzerine kurulu olduğunu sanır ve yazmak için belirli bir seviyeye gelmek gerektiğini kendimce kabul etmiştim. Fakat okuduğum kitaplarda özellikle Montaigne Denemeler kitabını okumaya başladıktan sonra bu fikrim tamamen değişti. Evet yazmak için belirli bir eğitim seviyesine ulaşmış olmak, belirli tecrübe ve bilgi birikimine erişmek şart olduğunu hâlâ düşünüyorum ancak bu eğitim ve bilgi birikimi dil bilgisi ile alakalı değil, yaşadıklarımızı ve fikirlerimizi insanlara anlaşılabilir şekilde aktarmak ile alakalı olduğunu gördüm. Bunun sonucunda ise yazmak eylemi hakkındaki tüm tabularımı yıkıp, dil bilgisi bilgimin eksik olmasını umursamadan yazmaya başladım.
Yazmayı kabul edip, yazmaya başladığım an’da ise ortaya bilgi birikimi eksikliği çıkıyor. Tamam ben varoluşumu tamamlamak için hislerimi / fikirlerimi aktarma ihtiyacı duyuyorum ama bu fikir ve hislerin bakış açısı çoğu zaman eksik kalıyor. Bu eksiklik ise yaptığım yorumlardan dolayı bazı ehil kişileri kızdırabiliyor. O zaman yazmak için biraz bilgim olduğunu kanıtlamış oluyorum. Fakat bilgisizliğimle başkalarını kızdırmayı öğrenmiş isem bu da beni Sokrates’in yoluna, yani “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” Felsefesine çıkarıyor.
Bu blogta yazmak manifestomu iki temel fikir üzerine kuruyorum, bu yüzden okurken size mantıksız ya da hatalı gelen fikirleri / düşünceleri bana söylemeniz, uyarmanız ve ciddiye almamanız hakkında anlayış talep ediyorum. Bunun dışında her türlü telif ihlali ya da kaldırılmasını gerekecek içeriklerde telefon ya da e-posta yoluyla bana ulaşmanız durumunda gerekeni en kısa sürede yapacağımı garanti ederim. Buradan => İletişim Sayfası ya da sitenin en alt kısmında bulunan footer bölümündeki iletişim sayfası linkine tıklayarak ulaşacağınız iletişim sayfasında bilgileri bulabilirsiniz.
O zaman; düşünüyorum, yazıyorum ve öyleyse varım. Fakat varlığımın ispatı, doğru ya da yanlış değildir. Kesin olan tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.
Kapak fotoğrafı Nephronik – Overthinker
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.