Daldım: Sharm El Sheikh – 2. Gün Near Garden ve Temple Reef’Te Tüplü Dalış
24 Aralık 2023Daldım: Sharm El Sheikh – 3. Gün SS Thistlegorm Batığı
1 Ocak 2024Bilgilendirme: Sanat dediğimiz şey ülkemizde belirli kesimlere hitap ettiği için son 5 yıldır yaşadığım şehirlerde tiyatrolar, sergiler vb. sanatsal çalışmalara uzak kalıyorum. İnternetten takip ettiğim kadarıyla ediyorum ancak yaşadığım şehirlerde benzeri etkinliklere katılıp o tecrübeyi yaşamak pek mümkün olmuyor. Fakat hayatımda şöyle bir gelişme oldu. Ortak zevklerimizin ve kişisel zevklerinin muazzam olduğu ve buna çok güvendiğim hayatıma ortak olmasını istediğim bir kız arkadaşım oldu. Bu sayede benim erişemediğim ciğere mundar demek yerine, kendisine şöyle bir şey varmış diye teklif ediyorum. Benim yerime de gidip geziyor, fotoğraflıyor ve tecrübelerini benimle paylaşıyor. Tabii yine kendisinin de çok beğeneceğini düşündüğüm bir sergi olduğu için Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi’nde açılan Hat Takvimi Sergisine gitmesini teklif ettim. Büyük bir zevkle gitti ve bu sefer benim için orada hissettiği duyguları, edindiği fikirleri paylaşmam için yazmasını istedim ve benim için üşenmedi bunları yazdı. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyorum ve lafı uzatmadan sergi hakkında küçük bir bilgi ekleyeyim. Bu sergi, bu sene 10. yılında ve her sene belirli bir konu üzerine seçilen değerli hattatlarla farklı çalışmalar yapılıyor. Bu sene ise “Besmele-i Şerif” konusunu ele almışlar. Bu senenin 13 eserinin yanında, geride bırakılan 10 yılda, 35 usta hattatın kaleminden çıkmış tüm temaları barındıran 130 eseri Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi’nde inceleyebilirsiniz. Çalışmaların fotoğraflarını incelerken bile mest oldum…
Albayrak Hat Takvimi Sergisi “Besmele-i Şerif”
Merhaba! Sevdiceğimin her zamanki gibi mükemmel bir tavsiyesi üzerine Tophane-i Amire’deki “Besmele-i Şerif” Sergisi’ne gitmiştim birkaç gün önce. Sergiyle ilgili fikirlerimden bahsetmeden önce şunu mutlaka belirtmeliyim: Ben bi’ estetik hayranıyım. Hayır hayır… o estetik değil. Eskilerin “bedîiyat” dediği, günümüzde estetik dediğimiz, “Konusu güzel ve güzellik olan ilim.”den bahsediyorum. Dolayısıyla bu ilme sahip her şey beni “aşırı” heyecanlandırıyor. O sebeple birazcık abartabilirim. Güzel olan şeyler baya abartılmalı zaten, günümüzde oldukça azalmışken üstelik.
Şimdi başlayabiliriz. Kulaklığımızı takıyoruz. Fonda Stefan Andre/Özgürlük Akıntısı.
Serginin girişinde sağ ve sol taraflarda kalan kısımda bizi öncelikle diğerlerine kıyasla uzun ayet ve hadislerin yer aldığı hat çalışmaları karşılıyor. Bu eserlerde daha çok tezhip sanatının estetiği ortaya çıkıyor. Tezhipsiz hat biraz yavan kalabilir, benim gibi meraklıları haricine. Peki, ben niçin meraklıyım? Lisans eğitimime başladığımda aldığımız Osmanlı Türkçesi derslerinde ne kadar da güzel Arapça yazabildiğimi keşfetmiştim. Her harf gerek tek başına gerek diğerleriyle birleşerek o kadar sanatsal duruyordu ki… Yazması mükemmel bir haz veriyordu. O sıralarda dedim ki kendime, “Kızım, bak sen bu işi kıvırabilirsin.” Sonra kıvırmaya çalıştım, olmadı… kıvırmak zaten bize göre değil, eyvallah ama hani… Neyse. Olmadı. Gerçi büyük çaba sarf etmiş de değildim fakat ne kadar meşakkatli bi’ yol olduğunu fark ettiğimde üstesinden gelemeyeceğimi düşünmüştüm, belki bir gün tekrar deneyip bu sefer başarabilirim. Şimdilik yalnızca gözlerimi şenlendirmesiyle yetineceğim. Konuyu dağıttım ama hemen toparlayalım.
Ne diyorduk, tezhip. Tezhipler inanılmaz güzeldi. O inceliklerdeki zarafet, her dokunuşta kâğıtta biriken heyecanlar, renklerin birbiriyle dans edercesine ahengi… şahaneydi. Uzaktan bakmakla olmaz. Biraz yaklaşın, eserin dokusunu hissedin, sokulun biraz, tek tek incelemeli tek tek şaşırmalıyız güzelliklerine. Sanırım beni biraz korkutuyor, şaşırma hissini yitiriyor oluşumuz. Size de oluyor mu? Hayretten donup kalacağımız şeyler öylesine sıradanlaşıyor, öylesine görünmez oluyor ki hengâmemiz içinde…
Tezhipleri hayranlıkla incelerken diğer parçaya geçiyoruz, Greg Maroney/Anime.
Soldaki ve sağdaki tezhipli hatlardan sonra sağdan devam ederek tezhipsiz fakat bu sefer de tasarım olarak müthiş olan hat çalışmalarıyla karşılaşıyoruz. Buralarda kısacık fakat ruha tatlı esintiler verecek ayetler içeren hatlar yer alıyor.
Görür görmez bence birçoğumuza “grafiti” sanatını anımsatacak bu çalışma en çok ilgimi çekenlerden biri oldu. Tıpkı tezhiplerde olduğu gibi renklerin kontrastı harika gerçekten.
İşte başlıyoruz! “Ey iman edenler!” serginin tam orta yerine gelesiye kadar o kadar çok bu ifadeyle başlayan ayet okumuştum ki bir an durdum ve Allah Allah, bilinçli olarak mı seçilmişti bunlar? Kur’an’da sureler Mekkî ve Medenî olmak üzere ikiye ayrılıyor. Mekkî (yani Mekke’de inen) surelerde inanan-inanmayan tüm insanlığa hitap edilirken genellikle, Medenî (Medine’de inen) surelerde “Yâ eyyühellezîne âmenü” diyerek yani “Ey iman edenler!” hitabıyla sesleniliyor. Çünkü Medine’de artık bir İslam topluluğu oluşmuştu, Peygamber’in başkanlığıyla kanun ve nizam içinde bir devlet kurulmuştu. Dolayısıyla çoğunlukla iman edenlerden oluşan bu topluluğa yönelik, toplumsal kurallara ilişkin ayetler nüzul oluyordu. Şu anda aslında öyle olduğuna inanmasam da çoğunluğun inançlı olduğu bir topluluğun içinde bulunduğumuz için bu ayetlerin bilhassa seçilmesiyle bir mesaj mı veriliyordu? Bence olabilir, gayet güzel de olabilir. Yukarıdaki çalışmada “âmenû” kısmı tam ortaya yazılmış. Bu ilk dikkatimi çeken nokta oldu. İmanı merkeze alıyorsak çevremizde birbirini kovalayan bu yalan döngüsü nedir? Ey iman edenler! Bu mu buyruluyor size? İman edenler olarak seslenişi çok harika, önce sana bunu hatırlatıyor. Sonra yaptığın şeyi sorgulatıyor.
“Hep birden” sanki böyle topluluk halinde bir yürüyüş var gibi değil mi hattın tasarımında? Küçüklü büyüklü, çocuklu yaşlılı bir kafile… Kuş bakışı. Yavaş yavaş ilerliyorlar.
Bunu çok beğendim fakat bu kadar da tasarıma gerek var mıydı diye düşünmeden de edemedim açıkçası. Cümle ortadaki karelerin en altından yukarı doğru başlıyor, sol aşağıdan yukarıya doğru devam ediyor ve sağ taraftan yukarıdan aşağı doğru iniyor. Bir anlamı olabilir ama ben çözemedim. Sanırım renkler ve yazımdaki güzellikten dolayı gözlerim takılı kaldı.
Buradaki ise… şu en sağ fotoğraftaki filigran gibi çizim var ya… beni bitirdi… İlk bakışta göze değmeyen fakat yaklaştıkça mest eden bir güzellik. Hayran kaldım. Aslında hattın genelinde bir karmaşa yaratıyor, çok kalabalık gibi görünüyor ortalık fakat yine de filigran tonuyla hafifletildiğini düşünüyorum.
Biziz onlar! Bizizdir yani, inşallah. Tam da serginin sonuna doğru yaklaşırken aklımdan geçip duran şey, şak diye karşıma çıkıverdi. Artık şüphem yok gibi, yukarıda bu konuda bahsettiklerimle ilgili. Beni böyle bi’ küçük sarstı.
Yukarıdakilerden sol kısımda “Lâ İlâhe İllallâh Muhammedü’r-Resûlullâh” yani Kelime-i Tevhid yazıyor. Bu ilk başta bir tık kafamı karıştırsa da tam ortadaki “Muhammed” yazısından yazının nasıl ilerlediğini anladım. Siyah çizgilerle “Muhammed”e kadar olan kısım yazıyor. Ortada dediğim gibi Muhammed ve üst kısımda da Kelime-i Tevhid’in kalan kısmı yazıyor. Baya sevdiğim çalışmalardan biriydi. Alt bir metni var mı diye merak ettim açıkçası tasarımdan yola çıkarak, olmalıymış gibi geldi…
Sağ kısımda ise “Bismillâhirrahmânirrahîm” yani “Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla” yazıyor. İmam-ı Şafii, “Besmele tek bir ayet olmasına karşın Kur’an’da yüz on dört kere nazil olmuştur.” diyor. Aslında bu besmelenin ne kadar da önemli olduğuna oldukça basit ama net bir bakış. Her yeni sureye başlarken Allah’ın merhametini “zikr”ederek başlıyoruz. Yani anımsayarak. Hatırlayarak. Çünkü insanın en çok ihtiyaç duygu şeydir merhamet ve Allah bunu sürekli hatırlatıyor. Allah deyince sanki zihnimizde korku yer etmeliymiş gibi, halbuki hayır. Kur’an’da yüz on dört defa “hatırlatılan” şey bu değil, hatırlatılan şey Allah’ın rahman oluşu yani merhamet sahibi oluşu. Allah’ın bir sürü esmasından “merhamet” manasında olanların seçilmiş olması rastgele olmasa gerek. Hiçbir şeyin rastgele olmadığı gibi.
Nihayet sona geldiğimizde ise AAAAAA! Unuttum… sergiyi gezerken de böyle oldu. İlk iki parçadan sonrasında müzik sustu, eserlere daldım. Ama muhtemelen tam şu güzelliğin karşısındayken fonda Ludovico/Experience çalıyordur. Bu çalışmayı ben çok sevdim, aşşırı sevdim aşşırııı ama böyle. Fakat çok tasarıma kaçanlardan biriydi bu da. Mavinin bilhassa çerçevedeki tonuna bayıldım, hemen koştur koştur geçtim karşısına içimden “Aaaaaaaa!” nidasıyla. Yukarıda Kelime-i Tevhid’in ilk yarısı, aşağıda ise ikinci yarısı yazıyor.
Aslında Besmele-i Şerif Sergisi olarak geçiyor ama gördüğünüz gibi ayet, hadis ve Kelime-i Tevhid içerikli hatlar da var. Hatta Besmele, serginin bana kalırsa çok küçük bir kısmını kapsıyor. Bence çok daha fazla olmalıydı, eğer ismi buysa. Bir de belki tasarımlardaki hikâyeleri ben tam okuyamamış olabilirim, zira çizim/resim okuyabilmek pek kolay bir iş değil. Fakat acaba diyorum, ele alınan ayetlerle tasarımların arasında sıkı ilişkiler mi bulunsaydı? Birkaç tanesinden bahsetmiştim ama mesela tamamen buna yönelik olsaydı, daha etkileyici olabilir miydi? Neden olmasın?
Kılıç Ali Paşa’da öğlen namazı, Üsküdar’a karşı vapur ve kapanış.
Diğer çalışmaları incelemek isterseniz ketebe.org adresini ziyaret edebilirsiniz.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.