
İzledim: Don’t Look Up “Gerçek Kara Mizah”
27 Aralık 2021
Liebster Ödülü Adaylığı – WordPress Etkinliği
29 Aralık 2021Genel dünya düzenine karşı çıkan sistemler hakkında okumalar yapmak ilgimi çekiyor. Kesin bir okuma listem olmasa da karşıma çıkan kitaplar arasından seçim yapıyorum. En son ki Kidega indirimlerinden bu doğrultuda birkaç kitap aldım. Bunlardan biri de Fernando Pessoa isimli yazarın Anarşist Banker kitabıydı. Kitabın bültenine bakacak olursak Fernando Pessoa Dünya edebiyatının en yetkin ve üretken kalemlerinden biriymiş. Kitabı okumadan önce bu açıklama ile karşılaşmak ve kitabın bülteni beni çok heyecanlandırdı, beklentilerimi çok üst noktaya çıkardı. O bülten şu şekilde;
Özgün Adı: O Banqueiro Anarquista, Antik çağ felsefesine özgü diyalog yöntemiyle sofizmin ve paradoksların gücünü maharetle kullanan, keskin bir retorik sergileyen mizah yüklü bu metin, kışkırtıcı paradokslarla ve abese varan akıl yürütmelerle zihnin sınırlarını zorlar. Bir yandan hâlâ içinde yaşamakta olduğumuz burjuva toplumun ikiyüzlülüğüne ve yalanlarına, paranın ve gücün tahakkümüne, diğer yandan ise bu düzeni yıkma iddiasındaki düşünce ve hareketlerin benzer bir tahakkümü yeniden örgütleme potansiyeline edebiyatın sınırları içinde ışık tutar. Anarşist Banker, ustalıklı diyaloglar ve leziz görüş alışverişleriyle dokunmuş, berrak ve akıcı, yayınlandığı dönemden ziyade günümüzde ses getirecek türden, infilak gücü yüksek, yakıcı ve zihin açıcı bir metin.
Anarşist Banker Bizi Aç Bıraktı Sanki
Bu bültenden sonra kitabı okumak, açıkçası bana eksik hissettirdi. Kitabın son satırlarını okuduktan sonra temel bir fikir öğrenmiş oldum ancak ne, nasıl, neden vb. sorularım cevapsız kaldığı için konu ve kitap ile ilgili bir açlık yaşadım. Tamam anarşizm, doğal haklarımızı yaşamamızdır, örgütlenip birbirimize yardım edersek doğal haklarımıza karşı zorbaca müdahale etmiş oluruz bu yüzden doğal hakkımız olan özgürlüğümüzü kazanmak için bireysel mücadele vermemiz gerekir. Bunu anladık ama hatta tüm bu bireyselliğin nedenini de anladık fakat sonuç kısmı ve tüm bireysel davranışların oluşturacağı toplumdaki denklemi çözememek, yani sonuca varamamak ne demek oluyor? Ya da sonuca varıp banker olduğumuzda nasıl anarşist ilkelerine bağlı kalarak özgürleşmiş oluyoruz? Bunlar ve benzeri olarak birçok soru aklımı zorluyor, anarşizm konusu ile ilgili olarak yeterli bilgim olmadığı için konu hakkında yorumda yapamıyorum. Yani bu kitaptan sonra tabiri caiz ise aç kaldım diyebilirim.
Fakat kitabın vurucu göndermeleri ve alayları ilgimi çekti ve hoşuma gitti diyebilirim. Hatta daha sert bile olabilirdi.
Elhamdülillah Müslümanım, o zaman Anarşist olmak için önümde bir engel yok sanırım… Fakat ben toplumun oşist, buist gibi kalıplara sokulmadan problemlere kalıcı çözüm üretecek olan fikirlerin desteklenmesini savunuyorum…
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Anarşist Banker Kitap Alıntıları
…somut olarak henüz var olmayan bir şeye somut uyum söz konusu olamaz. Ama eğer ani bir olayın ardından, toplumsal devrim günün birinde gerçekleşirse, o zaman özgür toplum ortada yokken (çünkü insanlık buna önceden hazırlanmış olamaz) onun yerini, özgür toplumu kurmak isteyenlerin diktatörlüğünün alacağı görülecektir.
Devrimci bir rejim, var olduğu andan itibaren hangi amacı hedeflerse hedeflesin ya da hangi düşünceden esinlenirse esinlensin, somut olarak tek ve aynı şeydir: devrimci bir rejim. Oysa, devrimci bir rejim, savaşçı bir diktatörlüğün ya da daha açık bir deyişle askeri ve zorba bir rejimin dengidir, çünkü toplumun bir bölümü tarafından tüm topluma dayatılmıştır. İktidarı devrimle ele geçiren kesimden söz ediyorum… Sonuç? Evet, bu rejime uyum sağlayanlar —ki bu, somut ve dolaysız biçimde, askeri ve zorba bir rejimden başka bir şey değildir— aynı zamanda askeri ve zorba bir rejime de uyum sağlarlar. Başka bir deyişle devrimcilere esin kaynağı olan düşünce, amaçladıkları hedef, toplumsal gerçeklikten bütünüyle silinmiştir, bunun yerini tamamen savaşçı bir olgu almıştır. Sonuç olarak, askeri bir diktatörlükten elde edilen —ve bu diktatörlük ne kadar uzun sürerse sonuç da o kadar açık olacaktır—, diktatörlük tarzında savaşçı bir toplumdur, yani askerî bir despotizmdir. Bu hep böyle olmuştur, başka türlü olamaz.
...eğer Hıristiyan olsaydım anarşist olmazdım...
...Ben geleceğe karşı görevimi yapıyorum; gelecek de bana karşı görevini yerine getirsin...
Bunun ancak iki nedeni olabilirdi: Ya insan yaradılıştan kötüdür ve sonuçta tüm doğal nitelikleri doğal olarak sapkındır ya da bu sapma insanlığın zorbalık yaratan bir sisteme uzun süredir alışmış olmasının sonucudur.
Doğa'nın adaletsizliklerini bir yana bırakabiliriz, çünkü bunlardan kaçamayız. Ama toplumdan ve toplumsal uzlaşmalardan kaynaklanan adaletsizliklerden kaçınmaya niçin çalışmayalım? Bir insanın, yetenek, güç, enerji gibi Doğa'dan aldığı yetilerle benden üstün olmasını kabul ederim (zaten mecburum kabul etmeye!) ama annesinin karnından çıktığında sahip olmadığı, mutlu bir rastlantı sonucu bumunu dışarı çıkarır çıkarmaz gökten zembille inen zenginlik, toplumsal konum, rahat yaşam gibi sonradan edinilen niteliklerle benden üstün olmasını kabullenemem.
...onlarla benim aramdaki tek fark şudur: Onlar kuramsal olarak anarşist, bense hem kuramda hem uygulamada anarşistim; onlar mistik anarşistler, ben bilimsel anarşistim; onlar boyun eğen anarşistler, bense savaşan ve kendini özgürleştiren bir anarşistim. Tek kelimeyle: Onlar sözde anarşist, bense tek gerçek anarşistim.
Asıl kötülük, hatta yegane kötülük, toplumsal gelenekler ve kurgulardır; doğal hakikatlerin üstüne çökerler - aileden paraya, dinden devlete her şeyin üstüne.
Peki, anarşist kimdir? İnsanları, doğdukları anda toplumsal bakımdan eşitsiz kılan adaletsizliğe isyan eden biri; basitçe ifade edersek özü budur.