İzledim: The Offer “Baba filmi nasıl çekildi?”
3 Ağustos 2022Kafamın İçinde Dönen Şarkılar!
10 Ağustos 2022Medya, sivil toplum kuruluşları ve halk pek ikna olmasa da, kadınlara yönelik suçlar kolluk kuvvetlerinde çok önemli bir öneme sahip. En hassas, dikkatli davranılan, tahkikat süreçlerinde özen gösterilen suç tasnifleri, kadına yönelik suçlar oluyor. Çünkü ülkemizde kadına yönelik olan her türlü suç; medyatik ve politik olduğu için kolluk kuvveti personeline hem bürokratik hemde toplumsal baskı kuruluyor. Bu baskı altına girmek istemeyen personel ise işini bin kat daha hassas ve özenli yapmak zorunda kalıyor. Fakat yinede kolluk kuvvetinin bu özverisine inanan, ikna olan bir kesim henüz yok. Medyaya yansıyan her olayda ilk suçlu kolluk kuvveti.
Kolluk kuvvetinin ardından, kanunlar hakkında dertler dinliyoruz, özellikle İstanbul sözleşmesi şuan çok popüler bir tartışma konusu. Ben kendi şahsım adına İstanbul Sözleşmesini de çözüm olarak görmüyorum. İstanbul sözleşmesi dışında kanunlara aykırı çözüm üretenler ve çözüm isteyenler var, fakat ürettikleri çözüm sadece ülkemiz kanunlarında değil, insan hakları evrensel beyannamesine de aykırı. Tamam bir şahsın tehdit ve hakaretten 35 dosyası olabilir, defalarca kez uzaklaştırma almış olabilir ama bu şahsı cezaevinde ne kadar tutabilirsiniz? En fazla bir yıl ya da altı ay. Peki sonra? Bu şahıs ıslah olacak mı? Sanmıyorum… Daha fazla özgürlüğünün kısıtlanması yapılabilir mi? Dışarıdan yorum yapmak tabii ki kolay, herkes daha fazla ceza yatsın der ama bunun insanlık boyutu var.
Benimde insan hakları beyannamesine aykırı olan bir fikrim var. Fakat tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bence bu tarz tehdit unsuru şahıslar sürgün cezasına çarptırılmalı. Sürgün edildiği yerde kamu yararına bir işe sokulup, şahsın topluma adapte olması sağlanmalı. Yapılan araştırmalarda görüyoruz ki dünyada cezaevlerinin kapasite olarak en yüksek, doluluk olarak en yüksek, ıslah edilme olarakta en düşük oranına sahip ceza sistemlerinden biriyiz. Artık yeni çözümler aranması gerekiyor. Sürgün de insan haklarına aykırı fakat iyileştirmeler ve yeni düzenlemeler yapılarak yararlı ve insan haklarına uygun bir ceza yöntemi olacağına inanıyorum. Hatta bu tarz tehdit unsuru olan şahıslar belirli bir süre zorunlu askerlik hizmeti yapsınlar. Madem sivil olarak topluma bir yararı dokunmuyor o zaman asker olarak vatanına hizmet etsin.
Şahit olduğum aile içi şiddet olayından bahsetmek istiyorum. 8 aylık bebeği olan yeni evli bir çiftin genç yaşta yaptığı evlilikleri cahillik, çevre baskısı gibi sebeplerle kısa sürede şiddetli geçimsizliğe dönüştü. Kocası, karısını çok sık dövmeye, ağlama ve inleme sesleri sokaklardan duyulmaya başladı derken bir gün kadın 8 aylık bebeği ile evden kaçarak cami avlusuna sığındı, komşularının jandarmaya ihbar etmesiyle yapılan tahkikata müteakip kadın ŞÖMİN’e teslim edildi. İki gün sonra kadın tekrardan mahalleye geri döndü. Duyduk ki kocası ile barışmışlar.
Şimdi bu durumda kadını ŞÖMİN’e teslim eden jandarma personelleri, adlî süreci takip eden adlî personel ne yapabilir? Kadın, cellatına aşık… Devlet eliyle boşandırılsa? Mümkün değil, koca cezaevine kapatılsa? Ne kadar sürecek bu infaz… Bu kadının ŞÖMİN ve evi arasında ki git-geli yıllarca sürdü. Hemen hemen üç ayda bir çok büyük kavga oluyor, uzaklaştırma süreci, ŞÖMİN süreci yaşanıyor fakat tekrardan barışılıp herşey tekrardan başa dönüyordu. Allah’tan kadının canına kıyılmadan sonunda boşandılar. Fakat benzer hikayeler bu şekilde sonuçlanmıyor. Onlar ne olacak? Nasıl bir tedbir alınacak? Şahıs bile bile kendisine işkence eden kocasına her defasında geri döndüğünde insanlık ne yapabilir?
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.