
Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu “İhraç Edilen Tarih”
26 Kasım 2019
Okudum: Onur Ünlü – Kız Çocuğu
12 Aralık 2019Okuduklarım kategorisine ilk yazımı, en son okuduğum kitap hakkında yazmak istiyorum. Albert Camus – Yabancı kitabını iyi bir kitap sever tek solukta bitirebilecekken benim gibi amatör bir kitap severin, üstelik biraz da zaman problemi olan biri iki solukta bitirdi. Bu kitabı, kitap okuma alışkanlığı kazanmak istediğim zamanların başında, Kars’ta askerlik yaparken raflarda bol bol görüyordum. Popüler bir kitap olduğu belliydi fakat kapak tasarımı ve ufak kırtasiyelerin vitrinlerinde bile bu kitabın olması tabiri caizse bir süper market kitabıymış gibi hissettiriyor ve bir yanım uzak durmam gerektiğini söylüyordu. Nasıl oldu şimdi hatırlamıyorum ama geçen günlerde bu kitabı alıvermişim, Madem almışım o zaman okumalı değil mi?
İnsan eninde sonunda her şeye alışır.
Kitabı okumaya başlayıp kafamda canlanan portrelerle her zaman ki gibi ne kadar gereksiz bir ön yargımın ve konuşmayı bilmeyen bir iç sesimin olduğunu fark ettim. Albert’in Yabancısı aslında tam okumaktan zevk aldığım, yarattığı karakterde kendimi bulduğum bir kitapmış. Kitabın kahramanı Mersault dünya görüşü olarak kendini suyun akışına bırakmayı başarmış umursamaz, tepkisiz ve hayatın ona getirilerini kabullenmiş birisi. Fakat bu kabulleniş ve tepkisizlik kitabın içinde barındırdığı toplumsal normlara aykırı. Ki bu sadece kitabın içinde barınan topluluk için değil, günümüzde çevremizde görüğümüz bireylerin oluşturduğu topluluk içinde geçerli. Hatta o topluluğun bir bireyi de biziz. Bu güne kadar belirli toplum kurallarını kabullenmiş ve bu kurallar için yaşamışız. Bizim kuşak bu durumu biraz evriltmiş artık o eski kuralları kaldırıp daha orta sınıfsal sorunlar yaşamayı kural edinmişler. Yani kurallar değişmiş gibi gözükse de işleyiş hep aynı kalmış.İşte böyle bir toplum için Marsault hissettikleri ve benimsediği ontolojik yaklaşımlardan dolayı toplum tarafından yabancılaştırılıyor. Burada bir parantez açmak istiyorum. Kitabı okuduğumu paylaştığım bir gönderide birisi bana “eser, bireyin kendisine yabancılaşmasını mı yoksa çevresine yabancılaşmasını mı ele almış?” sorusunu sormuştu. Kitap hakkında pek yorum okumadım ama eminim ki bu konu çok tartışılıyor olabilir. Parantezi açmadan önce dediğim gibi bireyin bir yabancılaşma durumu ortada yok. Karakter kendisini çok iyi tanıyor. Hislerinin ve isteklerinin farkında. Aslında bazı noktalarda çok fazla farkında olmasa da içinde bulunduğu durumu iyi tahlil edebiliyor. Ölürken bile bu böyleydi. Asıl yabancılaşma toplumun ona karşı duyduğu yabancılaşmaydı. Toplum onun duygularına yabancı olduğu için onu anlamadılar, empati kuramadılar. Yani anlayacağınız Marsault topluma karşı yabancılaşmış değil, toplum onu kendisi olduğu için, toplumun var ettiği kurallara uymadığı için onu kendisine yabancılaştırdı.
Kitapta neler olduğundan bahsetmeyeceğim. Kitap anlatımı hakkındaki raconunu bilmiyorum, film hakkında konuşurken spoiler falan veriyoruz ama kitap konusunda bunu yapmak istemiyorum. O yüzden sadece bana hissettirdiği yabancılaşmayı anlatmak istedim. Bana hissettirdikleri dışında kitap oldukça güzel, okumanızı tavsiye ederim.
Albert Camus Yabancı Kitap Alıntıları
Yıllardan beri ilk defa olarak içimde, aptalca bir ağlama arzusu uyandı, çünkü bütün bu insanların benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim.
Değil mi ki yaşam bir yerde ölümle -yani yoklukla- sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim-içtim, aldım-verdim, benim-senin kavgasının anlamı?
Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa bir anlam taşır.
Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir.
Bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarfettiklerini kimse bilmez.
Yine bir süre sustuktan sonra, tuhaf biri olduğumu, beni kuşkusuz bu yüzden sevdiğini ama belki günün birinde yine aynı sebepten nefret edebileceğini mırıldandı.
Bana sadece suçlu olduğum söylenmişti. Suçluydum, bedelini ödüyordum, benden de fazla bir şey istenemezdi artık.
Her şeyin tamam olması ve kendimi daha az yalnız hissedebilmem için , idam günümde çok seyirci bulunmasından ve bunların beni hınç dolu haykırışlarla karşılamalarından başka isteyecek bir şeyim kalmamıştı .
Yabancı Hakkında
1942’de yayımlanan Yabancı, romancı, tiyatro yazarı ve düşünür olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yalnız Fransa’da değil tüm dünyada kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen Albert Camus’nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Romanda, işlediği bir suçtan çok, gerçek duygularını dile getirdiği ve toplumun istediği kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir “yabancı” aracılığıyla, XX. yüzyıl insanının içine düştüğü yabancılaşma anlatılır. Bir türlü ele geçirilemeyen “anlam”ın sürekli aranışını, bilincin toplumdan ve dış dünyadan kopuşunu, topluma yabancı duran kahramanın çevresiyle ve toplumla arasındaki çatışmayı anlatan roman, büyüleyici gücünü arka plandaki derin ve suskun acıdan alır. Camus, genç kahramanı Meursault’nun dış dünyayla arasına koyduğu mesafeyi, kendine ve topluma yabancılaşmasını, annesinin ölümü dahil her şeye nesnel bir biçimde yaklaşmasını büyük bir ustalıkla dile getirir.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.