
Albert Camus – Yabancı Kitabının Hissettirdikleri
11 Aralık 2019
Otomatik Portakal Film Yorumu
14 Aralık 2019Bu kitabı okumamın üzerinden sizin için kısa ama benim için çok uzun bir süre geçmiştir. 3-4 ay falan belki. Onur Ünlü’yü bilmeden önce Ah Muhsin Ünlü’nün şiirlerini biliyordum. Öyle muhafazakar bir kafayla da değil. Absürt olgunun içinde barındırdığı liberal demokrat bir kafayla biliyordum. Tabi sonra ismini bilmeden Polis ve Güneşin Oğlu filmleri de her zaman dikkatimi çeken ve ortak bir dil barındıran eserler olarak gözüme çarpıyordu. Sonra öğrendim ki tüm bunların arkasındaki güç, illuminati değil, Onur Ünlü denilen bir adammış. Sonra Onur Ünlü’yü biraz daha yakından takip etmeye başladım ki Alper Kırklar’ın Bir Sürü Endişe adını verdiği Onur Ünlü’yle yaptığı röportajın kitabını okudum tamam dedim ya Onur abide aileden biri… İlerleyen zamanlardabu röportaj kitabı hakkında da yazmak istiyorum ama önce tekrardan bir okumak gerekir sanki.
Onur Ünlü’nün roman yazdığını öğrendikten sonra dedim ki kesin yine paraya ihtiyacı var, bu yüzden değişik bir şey yapıyor. Ve kitabın hemen hemen nasıl bir şey olacağını okumadan tahmin edebiliyordum. Ve bu yüzden hemen okumak için can attım. Gerçekten de kitabı alıp okumaya başladığımda hiç yanılmadığımı gördüm. Tam bir Onur Ünlü kafası. Ne eksik ne fazla. Hatta kitabı bitirdikten sonra dedim ki “Herhalde başka kitap yazmayacak çünkü aklındaki her şeyi bu kitaba dökmüş.” Şu an internetten bir Onur Ünlü söyleyişini yada röportajını açın büyük bir ihtimal kitapta anlattığı bazı felsefi konularda konuştuğunu göreceksiniz. Ama yalan yok normal konuştuklarından kitap bir tık daha yukarıda, çünkü düşünme payını konuşurken bize yansıtmak yerine yazarken kitaba yansıtmış ve ne anlattığı daha anlaşılır olmuş. Yoksa hepimiz ontolojik olarak Onur Ünlü’nün bu dünyada bir kira sorunu olduğunu ve Gazzali’nin karşısına İbn-i Rüşd’ü koyduğunu biliyoruz değil mi?
Kitap dediğim gibi klasik Onur Ünlü kafası, bu yüzden kitabın olaylar örgüsü değil, kitabın içinde geçen ayrıntılar benim için önemliydi ki okuduğumda ortaya attığı fikirler ve felsefeler gerçekten beni tatmin etti. Üstelik kitap bir roman değilde sanki eleştiri kitabı gibi bir şeydi. İçerisinde kimi sanatçılara övgü, kimilerine yergi vardı. Üstelik bunlardan çok fazla vardı. Mesela bir tane Onur Ünlü’nün takıldığı kibir mevuzusunu komple bir kitap olarak görüyoruz. Bir kız çocuğunun intikam hayalleri peşinde koşarken başından geçen olayları bize sinematografik olarak anlatıyor, bir yandan bizde onları yaşıyoruz. Aslında kitapta geçen olaylar çok abartılı bir kurgu değil. Yani bazı yerleri hariç değil ama çoğunluk olarak kitapta geçen mevzular günlük hayatta karşımıza sık sık çıkan ve bizim bilinç altımızda arka plana attığımız, farkındalığını yaşamadığımız yada görmezden gelmek istediğimiz konuların bir kız çocuğunun macerası olarak okuyoruz. Önümüzde bir Türkiye gerçeği var. İbnesinden tutunda, pezevengine kadar, hırsızından tutunda organize suçlar çetelerine kadar her gün TV’de, Sinemalarda, Gazetelerde yada dost meclislerinde konuştuğumuz, duyduğumuz mevzular bunlar. Bu mevzuların biraz daha abartılmış hali. Bu yüzden kitabı okurken Onur Ünlü’nün ontolojik sorunlarını iyiliği, kibri, rasyonelliği tekrar tekrar sorguladım ve sizde bunu yaparsanız göreceksiniz toplum olarak ayıpladığımız bir çok olay karşısında, o olayı ayıpladığımız için esas ayıbı yapan biziz…
Onur Ünlü – Kız Çocuğu Alıntılar
İnsan işlerin iyi gitmesini ister. Ama işler iyi gitmez. Çünkü insanı insan yapan, kaygıdan kahrolmaktır.
İnsanlar mutsuz, çünkü ayağa kalkmaktan korkuyorlar, bu yüzden de dünya, hesabı sorulamayan ahların katran gibi kaynayıp cümlemizi pişirdiği koca bir cehennem kazanı.
Dünya, muradına eremediği için vicdan azabı çığlıklarıyla inleyen yaşlı ve yatalak bir kadın. Dünya, intikam ateşiyle yanıp korkularından taş kesilen, taş kalpli, taş kafalı ucubelerle dolu üçüncü sınıf bir Uzakdoğu sirki.
Ama ben korkmuyorum. Çünkü benim alınacak bir intikamım var.
Mezardan burnuma gelen koku cennetin kokusuysa, her şeyi yeniden düşünmek için geçerli bir sebebim daha var demektir.
İlk Müslümanlardan Cafer bin Ebu Talip, Mekke’den kaçıp Habeşiştan’a sığındıklarında, Hristiyan Kral Necaşi’yi, onunla aynı Tanrıya inandıklarına ikna etmek için, Kur’an’dan Meryem Suresi’nin ilgili ayetlerini okur. İmam Ali’nin bu hüzünlü ve asil ağabeyi, iki dinin arasını bir kadınla bulmaya çalışır.
Bir insanı sırtından izlemek her zaman merhameti tetikler.
Dünya, hesabı sorulamayan ahların katran gibi kaynayıp cümlemizi pişirdiği koca bir cehennem kazanı.
İnsanı insan yapan şey endişe ise, endişeyi katlanılır kılan yegâne şey de iradedir. Endişeye karşı irade koyabilirseniz, birisi olursunuz. Yoksa öyle insan olarak kalırsınız.
Bir filozofa nasıl geçindiğini sorarlar. “Eşyanın yer değiştirme biçimleriyle ilgili ahlaki bir bir tasarrufum yok” der.
Bir kere düşmeye başlayıp bir yere tutunamazsanız, düşmenin kendisi bilinçli tercihinize dönüşür. Bu bilinç durumu, sizde sevinçli bir yaşama biçimi haline gelir ve bir süre sonra da düşmenin bizzat kendisi olursunuz. Artık düşmüyor, dünyaya meydan okuyorsunuzdur.
Aristo’dan, Allah’tan ve yanlış anlaşılmaktan aynı derecede çekinen Kopernik’in yaptığı şey, basitçe, evrenin merkezinin Dünya olmadığını ortaya koymaktı. Günümüzde, artık ilkokul kitaplarında bile bulunmasına gerek olmayan bu sıradan maddi bilginin, on altıncı yüzyılda yarattığı büyük sarsıntı sonucunda da Tanrı ile insan arasındaki ilişki, bir daha asla eskisi gibi olmamak üzere kopmaya başladı. Çünkü eğer dünya merkezde değilse, Tanrı da merkezde olamazdı. O zaman herkes işine baksındı. Ama sakin kafayla düşününce anlıyorsunuz ki, bu kadar basit bir matematik hesabın sonucunda kopabildiğine göre, o ilişkiden zaten bir hayır gelmezmiş.
İbrahim ve İsmail’in sonsuz bir gayretle kurdukları küp, beş yüz metre kadar altımda ve ışıklı bir heyula içinde para basıyor. Küpün etrafına diktikleri beş bin katlı oteller, para basıyor. Ebu Süfyan’ın torunları para basıyor. Gazali’ye ihale edip, gerekli teminatı almalarının üzerinden neredeyse bin sene geçmiş olmasının rahatlığıyla, ölülerini gömüp gömüp petrol kuyularına koşuyorlar.
Tanrı nasıl sihirbaz değilse, şeytan da süper kahraman değildir. Kur’ an’ ı okursanız, bu dediğimi görürsünüz.
Keşke saf inanç, toplumsal çelişkilere merhem olabilse.
Onur Ünlü – Kız Çocuğu Romanı Tanıtım Bülteni
Bir intikam hikâyesi…
“Peter’le el ele tutuşmuş, Kadife Sokak’ın biradan ve kahkahadan mürekkep şehvetli curcunasını yel gibi yarıp geçerek, ikindi vaktinin kalbine doğru çılgınlar gibi koşuyoruz. Ceplerimiz tıka basa altın paralarla, yorgun damatların gerdeğin ertesi günü bir umut bozdurduğu, on dört ayar ince bileziklerle dolu. Barlar sokağının çakırkeyif yarı bakire genç kızları, bana gıptayla bakıyorlar. Hangi genç kız Kadıköy sokaklarında bir doksan boyunda bir zenciyle el ele koşmak istemez ki! Ama benim umurumda değil. Ben sadece on altı yaşındayım ve benden bir yaş büyük sevgilimle otuz bin euro’yu toparlamak için altı günümüz kaldı.”
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.