Prime Mall
27 Mart 2020Fotoğrafları Çekmek Yerine, Çektiğiniz Fotoğrafları Yapsaydınız?
28 Mart 2020Ah şu tembellik beni öldürecek. Altered Carbon’un birinci bölümü bitirdikten sonra yazmak istiyordum ama tembellikten yazmaya üşendiğim izlediğim diğer dizi ve filmler gibi Altered Carbon’da heba oldu. Oysaki her bir bölümü değerlendirmek istiyordum çünkü çok ilgi çekici ve hakkında konuşmak istediğim öğeler barındırıyor. Tabi bunların hepsini parça parça değerlendirdiğimizde kendi alanlarında ilginçler ama film bütününe bakıldığında eksik bir şeyler varmış gibi geliyor. Bunu tam olarak kelimelere dökemiyorum ama sanki bir şey eksikmiş gibi, bir ruhsuzluk var sanki…
Altered Carbon Konusu
Richard K. Morgan’ın 2002 basımı billimkurgu klasiği Altered Carbon kitabından uyarlanan Altered Carbon dizisi günümüzden 300 yıl sonrasında geçiyor. Bu zaman diliminde insanlık tabiri caiz ise bir parazit gibi. Bedenler insanlar için sadece bir konak/taşıyıcı. Ölümsüzlük dünyanın yeni gerçeği. Yeni gezegenler bulunmuş, insanlar beden değiştirerek, zihinlerini transfer ederek yıldızlar arası yolculuk yapabiliyor. İşte Altered Carbon böyle bir dünyada geçen bir hikaye.
Altered Carbon 1. Sezon Konusu
Altered Carbon 1. sezon, eskiden yıldızlar arası bir savaşçı olan Takeshi Kovacs, 500 yıl boyunca hapsedilir ve istemediği bir geleceğe indirilir. Ölümün modasının geçtiği bu dünyada eğer bir cinayetin gizemini çözebilirse ona yeni bir yaşam şansı sunulacaktır. İlk başta bu teklifi kabul etmek istemeyen karakterimiz başına gelen bazı olaylardan sonra cinayeti çözmek ve kendi sırlarını ortaya çıkarmaya niyetlenir. Altered Carbon 1. Sezonunda Takeshi Kovacs’ın cinayeti çözerken kardeşi ile olan sırlarını görüyor ve Takeshi Kovacs’ın son elçi olmasını sağlayan flashbackler izleyerek hikayeye hakimiyet sağlıyoruz.
Altered Carbon 2. Sezon Konusu
Altered Carbon 2. Sezon da ise artık karakterleri iyice tanımış, aramızda yeni karakterler katılmış ve daha güçlü bir ekip ile tanışıyoruz. Bu sezonda Takeshi Kovacs, ölmediğine ve yaşadığına inandığı büyük devrimci Quellcrist Falconer’ı aramaya başlamış ve hasarlı olan yapay zekası Poe ile 30 yıldır onu aramaya devam etmektedir. Taki yeni bir zenginin yanı Meth’in onu kendisini korumasını ve karşılığında Quellcrist Falconer’ı ona vereceğini teklif edene kadar. İşte Altered Carbon 2. Sezon bu teklif üzerine başlayıp bu kurgu dünyanın gizemlerini, geçmişini ve geleceğini çözmemiz ile bitecek. Çok fazla spoiler vermemek için konulara çok fazla girmedim ama zaten yazının devamında eminim spoiler ve daha fazla açıklama yapacağım.
Altered Carbon Evreni
Konusu orta dünya, fantastik dünya ve bilim kurgu olan kitap uyarlamalarında gördüğümüz kadarıyla kitaplar, uyarlandıklarından her zaman daha iyi oluyor. Bu artık klişe bir bilgi, çünkü bazen bir fotoğraf beş bin söz eder ama beş bin sözün anlatacağını anlatamaz. Eminim Altered Carbon’da da bu kural geçerlidir. Çünkü diziyi izlerken aklıma sürekli soru işaretleri takıldı. Bir çoğunu yazmadığım için unuttum. Bir çoğu da tam olarak soru işareti değil ama bir eksiklik hissettirdi bende. Mesela kişilerin bilinçleri yani zihinleri bir belleğe aktarılıyor olabilmesi. Açıkçası bu benim için bir bilim kurgu değil, günümüzde gerçekleşmesini beklediğim bir durum. Çünkü insan vücudu tıpkı bilgisayarların elektrikle çalışması gibi elektrikle çalışıyor olması ve bedenimizde sürekli bu elektiriksel bağlantıların yani sinir sisteminin vücudumuzun her bir yanını uyarıyor olması. Birde bilim adamları insan bedenini bir USB gibi kullanmayı başardıkları haberini okuduğumu hatırlıyorum. Üstelik sadece bu değil, bedeni bir kablo gibi kullanarak veri transferi yapmak bile mümkün olduğu hakkında haberleri anımsıyorum. Benim için filmde geçen bilim kurgu aslında tam olarak bir hayal değil fakat insan denilen varlık sadece anılarından, hatırladıklarından ibaret mi bu fikri sorgulamak ve filmde bu fikrin açıklamasını görmek isterdim. Bunu görmediğim için filmdeki vücut değişimleri, kişi transferleri bana eksik geldi.
İlk sezon bir kaç kez gördüğümüz uçan araba ve bilim kurgu ilişkisini keşke hiç göstermeselermiş. Çünkü benim gibi tasarıma meraklı insanlar o kadar gelişmiş bir dünyada aerobik tasarımı böyle olacak robotik araçları mı kullanacağız acaba diye sorgulamadan edemiyoruz ve sonuç olarak tatmin olamıyorum. Yinede bu araçların dizi içerisinde gösterimi minimum seviyede olduğu için bana çok absürt gelmedi. Hatırladığım kadarıyla da 2. sezonda uçan araba hiç görmüyoruz, belki ufak tefek arkaplanlarda olabilir ama benim gözüme batacak kadar olmadığı için hatırlamıyorum.
Tak’ın, kız kardeşiyle olan buluşmaları, tekrar tanışmaları, birbirlerini anlamaya çalışmaları, kız kardeşinin Tak için yaptıkları dizi Altered Carbon evrenindeki kötü karakter tanımlarının ne kadar sıra dışı ve bizi izlemeye sevk ettiğini gördük. Açıkçası dizinin ikinci sezonundaki kötü karakterler basit, her dizi ve filmde karşılaşacağımız sıradan, vasfı olmayan kötülerdi ama Rei’de bir sıradanlık var. Biliyorum o kötü bir karakter insanlara kötülük yapıyor, yaptığı şey zulüm içeriyor ama bir tarafımda ona hak vermiyor değil hani. Keşke kardeşiyle eskisi gibi olabilse, sırf zengin oldukları için her şeyi yapabileceklerini düşünen insanlara farklı bir ders verebilse keşke diye içimden geçmiyor ve onu desteklemek istemiyor değilim! Ama maalesef bu kadarını yapamayız…
Yapay Zeka POE
Unutkan bir insanım ilk başta yazmak istediğim bir çok şeyi not almadığım için unuttum, dizideki bir çok unsuru kaçırdığıma da eminim. Ama şunu söylemek istiyorum. Kars’ta medeniyetten uzak, kar kış kıyamet, çamur ve pislik içindeki taburda askerim. Eğer terör şüphesiyle iptal edilmezse 3-4 saatliğine çarşı iznine çıkabiliyorum. Böyle bir izin gününde Ot dergisinin 59. sayısını almıştım. Kapağında”Gördüklerinizin yarısına inanın, duyduklarınızın hiç birine.” yazıyordu. Birde kargalar içinde Charlie Chaplin’e benzettiğim ama tam aksi şekilde neşeli duracağına daha üzgün ve öfkeli duran bir adamın illüstrasyonu var. Ama aynı Charlie Chaplin diyebilirim. Sonra okudukça öğrendim ki Edgar Allan POE imiş kendisi, yazarmış ve yazdıkları hakkında anlatılanları okuyunca ona karşı hemen ısındım. Kendime yakın gördüğüm çok sevdiğim bazı yazarlar vardır mesela ilk başta Sait Faik Abasıyanık, Stefan Zweig, Oscar Wilde… 3 Yazarında kitaplarını okudum ve öyle sevdim ama Edgar Allan Poe’nun sadece hakkında yazılanları okuduğum için sevdim. Daha kitaplarını okumak mümkün olmadı. İşte Edgar Allan Poe’yu sadece bu kadar yazılanlardan ve o kapak illüstrasyonundan tanıyorum ama Takeshi Kovacs, otel Raven’e girdiği ve Poe ile tanıştığı ilk dakikadan beri ben bunu bir yerden tanıyorum diyorum…
Poe ilk sezonda ismini tam olarak söyledi mi hiç hatırlamıyorum ama belli yani tam ismini vermese bile o, Edgar Allan Poe’ydu. İkinci sezonun ilk bölümünde yeni otelinde resepsiyonda beklerken Edgar Allan Poe’nun kitabını gördüğümüzde zaten ne olduğunu anladığımızı ve haklı olduğumuzu görüyoruz. Poe, milattan sonra 2400’lü yıllarda Edgar Allan Poe’nun ismini ve görünüşünü kendi görünüşü olarak seçen, işlettiği otele Raven ismini veren, sürekli olarak Edgar Allan Poe’dan alıntılar yapan bir yapay zeka ve dizide benim en sevdiğim karakter! Aslında Poe için ayrı bir sayfa, Facebook, Instagram hesapları falan açmak gerekir. Diziyi izlemek ayrı, Poe’yu izlemek ayrıydı benim için. Dizideki en sevdiğim en değer verdiğim ve en çok bağlandığım karakterdir.
Poe, 1. Sezonda kendini feda ederek Lizzie ve Kovacs’ı kurtarmıştı. Bu fedanın dolaylı yansımalarından ötürü kısa süreli hatalar veriyor, anlık veri kayıpları tabiri caizse unutkanlıklar yaşıyor.Ve bu sebepten dolayı Kovacs sürekli ona kızıyor, kendini yeniden başlatması gerektiğini söylüyor ama Poe bir yapay zeka olarak insanı duygulara inanıyor. Ve kendisinin kendisi olabilmesi için anılarına ihtiyaç duyduğundan ötürü kendini yeniden başlattığında hiç bir anısı kalmayacağı için artık kendisi olmayacağını düşünüyor. Yani aslında bir nevi ölmek istemiyor. Öte yandan bir önceki sezonda Lizzie ile kurduğu duygusal bağ yerini Dig 301 ile kurduğu güzel bir ilişkiye bıraktı. Dig 301 ile olan ilişkisi ise yapay zeka konusunda bize oldukça tartışılacak konu veriyor ama dediğim gibi Poe kendini insanı duygulara ve insanları anlamaya adamış bir yapay zeka ve sürekli bunları araştırarak öğrenmiş. Kendini bu yönde geliştirmiş. Bu yüzden kendisini, özel kılan yaşadığı anıları olduğunu varsaydığımız için bu tip ilişkileri olağan görüyoruz. Hatta ben Dig 301’in son bölümde Edgar Allan Poe’nun Annabel Lee şiirinden ilham alarak Annabel ismini aldıktan sonra Poe ile Annabel’in evlenip küçük yapay zekalar yapmasını ve onların mutluluğunu görmeyi çok istedim.
Altered Carbon Fotoğraf Galerisi
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
2 Comments
Diziyi ilk izlemeye başladığımda yarıda kestim. Bana aşırı bilimkurgu gelmişti. Ancak 2 yıl sonra diziyi yeniden izlemeye karar verdim. Bence harika bir dizi olmuş. Oyunculuk kalitesi ve senaryo harika olmuş. Özellikle Joel Kinnaman in bu dizdeki tarzı harika. Diğer filmlerinde bana durgun ve soğuk gelmesine rağmen bu yapımda çok iyi iş çıkarmış
çok güzel bir dizi.. değişik.. ben beğendim açıkcası.. sıkılmadan izlenebilecek bir dizi.. izleyin derim.