
İzledim: Los Farad
14 Ocak 2024
İzledim: Roma’da Bir Cinayet
16 Ocak 2024Geçtiğimiz hafta yani 06 Ocak 2024 tarihinde Hattat Ahmet Karahisari Kültür Merkezi’nde Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Tiyatro oyununu izledim. İlginçti çünkü Stefan Zweig çok sevdiğim bir yazar olduğu kadar içime işleyende bir yazardır. Beni çok etkilemişti fakat tiyatro oyunu o kadar etkilediğini söyleyemem. Ama etkilenmememin de bence çok özel ve güzel bir sebebi var. Bunu ilerleyen paragraflarda belirteceğim. Bilinmeyen kadını Çağdaş SERTER canlandırıyor, ilk defa izlediğim bir oyuncu, rolüne de oldukça yaşayarak can veriyor…
İlk olarak Biletix saçmalığına değinmek istiyorum. Biletix’ten bilet almaya çalışırken tek bir sıradan bilet seçmek zorunda bıraktı beni. İlk başta sadece bir sıra mı boş yer kalmış diye düşündüm ve sonra bu durum bana çok saçma geldi. Başka bir platformdan bilet almak için bakarken salonda çoğu yerin boş olduğunu, üstelik bilet fiyatının Biletix’e oranla daha ucuz olduğunu gördüm. Şu ana kadar tüm etkinlik biletlerimi Biletix’ten temin ederken bu yaptığı hareketten sonra Biletix benim için bardağı taşırdı. Ayrıca sadece bir tane bilet sitesine bağlıda kalmayacağım. Alternatifleri de bol bol deneyeceğim. İşimden dolayı oyun açıklandığından itibaren oyuna gitme planı yapmak benim için hayal. Oyuna günler kala anca plan yapabiliyorum, güzel koltuklar hep kapılmış oluyor buna rağmen koltuk seçimim ise salak bir algoritmaya mı kalacak? Benim için bittin Biletix!
Neyse bilet saçmalığını da araya sıkıştırdığıma göre oyun hakkında yorumlara ve hissettiklerime geçebilirim. Dekor hakkında konuşalım biraz. Dekor oldukça minimal ve cansız eşyalardan oluşuyordu (Buradaki göndermeyi okuyanlar anlamaz, sadece bir kişi anlayacak) Bir masa, masanın üzerini dolduran levazımlar, vazonun içinde güller (güller çok önemli), bavul, askı ve askıya asılacak şapkayla palto. Bu kadar sade ve basit bir dekor ile oyunun içine girip, karakterin hislerini yaşıyoruz. Çağdaş SERTER’de minimum dekoru çok amaçl kullanarak karakterin hislerini gerçekten bize geçiriyor. Başarılı bir oyunculuktu.
Birde neden bu oyunu seçtiğimi anlatmak istiyorum çünkü ben daha çok sahnede komedi ve protest oyunları izlemeyi severim. Dram, romantik vd. bana yavan gelir, vakit kaybı gibi gelir. Büyük bir sanatsal çalışma yoksa hiç ilgimi çekmez. Ancak Stefan Zweig’ın yeri bir başkadır. Kitap okuma alışkanlığı kazanmaya başladığım zamanlarda en çok okuduğum iki yazardan biri Stefan Zweig diğeri ise Sait Faik Abasıyanık’tı. Çünkü kalemleri yalnızlığı, acıyı ve insan olduğumuz için yaşadığımız kaderin getirmiş olduğu kederi o kadar normal ve içten anlatıyorlardı ki içerisinde bulunduğum depresyon hali bununla yaşamaya alışmam gereken gayet olağan bir durum haline gelmişti. Bunu bilinç altıma yerleştirmişti. O depresyon halinde okuduğum hikayelerin, kalbime değen cümlelerin yeri bambaşkaydı.
Fakat şimdi yıllar sonra o kitaptan uyarlanan bir oyunu izlerken yaşadığım o günler ve okuduğum o kitaptan hissettiğim duyguyu hissedemedim. Çünkü hayatımdan o kadar memnunum ve hayatımda o kadar özel bir insan var ki bu ruh haliyle, depresyon halimdeki ruhuma değen cümleleri aynı şekilde hissedemem. Bu konuda artık gelişimi mi tamamlamış sayılırım diye düşünüyorum. Beni depresyona sokabilecek durumlara maruz kaldığımda bunun ne kadar doğal bir şey olduğunu bana öğreten Stefan Zweig keşke tam tersi durumda da nasıl tepkiler verip, mutluluğumu nasıl yaşayabileceğimi, nasıl mutlu olabileceğimi ve bunu karşımdakine gösterebileceğimi de öğretebilmiş olsaydı. Sanırım bunun için başka bir yazara ihtiyacım var.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
1 Comment
💜