
İzledim: Ölümlü Dünya 2
9 Aralık 2023
Küfür Etmenin Özgürlüğü ve Sanat Küfür İçin Midir?
11 Aralık 2023Tiyatro oyunundan çıktıktan sonra aklım tam bir şok içindeydi. Aşağı yukarı bir saatlik bir tiyatro oyunu izledim ama içeride o kadar çok şey yaşandı ki dışarı çıktığımda aklımın için de ki ses bana yavşakça; “Eee ne olacak şimdi haa?” diyordu! O kadar çok şey yaşandı ki tiyatroya saygısızlık olduğunu düşündüğüm geç başlama durumundan, maruz kaldığım küfürlerin ve edepsiz hareketlerin çıkarımlarına, oyuncuların sahneyi işleyişinden Barış Dinçel’in mükemmel sahne tasarımına kadar aklımda bir çok düşünce döndü durdu. Ve en son “Eee ne olacak şimdi haa?” dedim kendime.
Underground’tan Tiyatro Sahnesine Rap!
Bir kere Otomatik Portakal Tiyatro oyunu bir rap müzikali olması sebebiyle benim için çok özel bir oyun. Normalde bir tiyatro oyununa gideceksem mutlaka önceden bir bakarım kimler ne demiş, oyun hakkında neler yazılmış, neler çizilmiş bunları biraz araştırırım. Bu biraz şey gibidir; yeni bir kitaba başlamadan önce önsözünü okuyup kitap hakkında bir zemin hazırlamak gibi. Evet kitaplarında ön sözünü okumadan geçmem. Fakat bu tiyatro oyununda önceden hiç bir şey araştırmadım. Çünkü zaten Otomatik Portakal kitabınının nasıl bir şey olduğunu biliyorum, zaten başrolde oynayan müzisyenleri 12 yaşımdan beri dinliyorum. Şanışer’i ilk Ludovico albümünün Manşet Lütfen şarkısıyla tanımıştım. Abim evde sürekli onu bangır bangır dinliyordu. Diyeceğim o ki zaten rap kültürü ile büyümüş bir çocuk, rapin underground mücadelelerini görmüş bir çocuk olarak evet artık sanat olarak kabul görüp bir müzikale konu olması hakkında birde internetten açıp araştırma mı yapacaktım? Koşulsuz şartsız desteğimi veririm. Çünkü bu rap, çünkü bu kültür gerçekten hak ettiği şekilde hak ettiği yerlere geliyor. Bunu başaran Şanışer’e de ayrıca teşekkür etmek gerekir. Evet rap protesttir, ritmik şiirdir ve artık gerçek bir sanat olarak görülüyor. Keşke benzeri işleri Pit10, Sansar, Çağrı Sinci, Anıl Piyancı, İndigo ve Sehabe’den da görebilseydik. Onlarada muhtemelen çok yakışırdı.
Servis Beklemez Beklenir Diye Bir Norm Var Tiyatro İçin Neden Yok?
Oyunun rap ile ilgili bölümünü yeteri kadar övdükten sonra artık baştan sona doğru biraz konuşabiliriz. Öncelikle şunu demek istiyorum. Tiyatroya geç gelmek çok büyük bir saygısızlıktır. Özellikle oyunun başlamasına bir saat kala kapıların açıldığı bir tiyatro oyununa geç gelmek saygısızlıktan da öte çok büyük hakarettir. Bunun tartışması olmamalı. Fakat oyunun başlaması vaad edilen saatte başlamayıp seyircileri bekleyen ve zamanında gelip yerine oturmuş seyircileri bekleten tiyatro yönetimi ise apayrı bir saygısızlık içindedir. Oyun 15 dakika geç başladı, kapılar kapanmadı ve seyircileri içeri almaya hala devam ediyorlardı. Bunun bir özrü, bir açıklaması olamaz. Kabul edilemeyecek derecede büyük saygısızlık. Ve bunun bir yaptırımı olmalı. İnsanlar bir şey hakkında söz veriyorlarsa bu sözü tutmalılar. Ben bilet alıyorsam eğer oyunun başlama saatinden önce orada olacağımın sözünü vermişim demektir. Eğer sizde oyun şu saatte oynanacak deyip bilet satıyorsanız oyunun o saatte oynanması için söz verdiniz demektir. İnsanlar sözlerinde durmuyorsa yani oyuna geç kalıyorlarsa kapıları kapatacaksınız ki geç kalmamayı öğrensinler. Bunun bir yaptırımı olmalı bizi hayvanlardan ayıran özelliklerden biri olmalı!
Dekorda Barış Dinçel İmzası
Neyse oyunun geç başlamasını bir yere bırakıp oyunun başlamasına geçelim. Oyun yazarın kırmızı perde önüne geçip neler olacağını anlatması ile başlıyor. Diyoruz ki; “Eeee şimdi ne olacak haa?” ve perde açıldığında muhteşem bir dekor bizi karşılıyor. Ardından sahnede görmek istediğimiz rapçiler… İlk olarak dekordan bahsetmek istiyorum. Muazzam ötesi bir dekor ve muazzam ışık oyunları. Barış Dinçel ismini ilk olarak pandemi zamanında online gösterimde izlediğim “Fahrenheit 451 – “Dünyanın Adaleti A.Ş.” tiyatro oyununun dekorunu tasarladığı için duymuştum. Ardından bir çok tiyatro oyununun arka planında onun isminin geçtiğini görünce ismi ezberlemiş oldum. Adamın yaptığı her iş mi mükemmel olur? Gerçek bir emek ve hayal gücü barındırıyor. Oyunun sonunda ayağa kalkıp alkış tutarken aslında alkışladığım oyuncularan daha çok Savaş Dinçel’di. Tiyatro oyununun inişli çıkışlı performansını dekor gereğinden fazla kurtardı.
Solistler ve Dansçılar (Profesyonel Oyunculara Yorum Yok)
Dekoru övdüğüme, yetmez ama övdüğüme göre biraz da solist ve dansçılardan bahsetmek istiyorum. Dansçılar hakkında tek bir yorum yapacağım, galiba hepsi stajyerdi. Dansçıların koreografisi ise sanırım koreografın isteksiz bir cinsel ilişkisinin ürünü. Bizde böyle söylerler; zevksiz ilişkiden çocuk olmazmış. Hani bu çocukta olmuş mu yani? Çok mu aceleye gelmiş ne olmuş? Kız arkadaşım bu konuda Otomatik Portakal’ın hani bir isyan olduğu, bir disiplininin olmadığı belki bu yüzden böyle çok kötüdür diye bir zorlama yorumu var ama kendisi çok iyi niyetlidir. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Sahnede izlerken hepsi ben buyum diyor yani. Bakın bu koregrafide bir düzen yok, itaatsizlik var diyor, başka bir koreografide ise evet burada batırdık diyor. Solistler için de bir kaç şey demek istiyorum. En iyisi ile başlayacağım; Şanışer! Gerçek bir yıldız. Adamın hamurunda var. Adam dünyaya sahne sanatları için gelmiş belli ki. Eğitimi yok diye biliyorum fakat doğal bir yeteneği var. Sesi, sahnede duruşu saçtığı enerji bunu belli ediyor. Kamufle ise zaten oyunculuk deneyimi olan birisi olduğunu biliyorum. Oyunculuk yönünden daha çok rapçi tarafı beni ilgilendiriyor ama sahnede o da muhteşemdi. Sahnede nasıl duracağını çok iyi biliyor, sesini çok güzel kullanıyor ki sesini her zaman beğenmiştim ve tiyatro sahnesinede çok yakıştığını kabul etmek gerek. Sokrat ve Ados hakkında da konuşmak istiyorum amma ve lakin… Neyse sadece şunu diyeceğim; Ados abi sahnede odun gibi durma ya… Senin de sesin tiyatro sahnesi için çok etkileyici, bunu kullan biraz esnek ol, sahiplen. Çok yabancı duruyorsun.
Şok Etkisi Yaratan Bir Oyun
Yazıyı bitirirken fark ettim ki oyun hakkında çok fazla dedikodu yaptım. Hatta diğer yazılarımı da düşününce ben aslında filmler, diziler hakkında falan yazmıyorum. Bunlar hakkında dedikodu yapıyorum sanırım. Biraz da oyunun dedikodusunu yapayım değil mi? Oyun ciddi anlamda Otomatik Portakal kitabının hakkını fazlasıyla veriyor, hatta fazlasını bahşiş olarak bırakıyor. Kitap bile bu kadar sert değildi. Küfürleri duyduğunuz ilk an bu sertlik başlıyor. Bir noktadan sonra bazı insanlar için rahatsız edici bir boyut bile almış olabilir fakat bahsettiğimiz kitapta anlatılan da, amaçta bu ya! Rahatsızlık vermek… İnsanları rahatsız ederek eleştirisini gerçekleştirmek. Yoksa kitapta bahsedilenler bir Sait Faik Abasıyanık hikayesi gibi hayat dolu bir hüzün değil. Fakat yine de insan bir sorguluyor bu kadar küfre ve edepsizliğe gerek varmıydı diye… Yine de izledik yani. Bunun dışında Şanışer’in Ludovico 2 albümü harici hiç duymadığınız 2 ya da3 şarkı dinleyeceksiniz. O şarkılarda tam oyuna göre muazzam bestelenmiş. Hatta oyun boyunca şunu bile düşündüm acaba Şanışer Ludovico 2 albümünü yaparken ilerde böyle bir tiyatro oyunu oynarım diye düşünmüş müdür? Çünkü cuk oturan şarkılar bunlar. Şarkılar demişken bazı şarkılar Sokrat’ın ritmine uygun olmadığı için kulağınıza değişik gelebilir. Oyun hakkında çok detay vermek istemiyorum çünkü gidin ve izleyin. Sonra gelin dedikodusunu yapalım.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
2 Comments
Rapin başlı başına protest ve rahatsız etmek gibi bir gaye ile doğduğu, karı kız ve dolce gabbanalara evrildiği bir dönemde gayet başarılı bir işmiş gibi duruyor. Fırsat olsada izlesek!
İsmini vermek istemesen de fotoğrafın çıkıyor 😂