+90 Youtube Kanalı İncelemesi
5 Temmuz 2019V For Vandetta Film Hakkında Sohbet
8 Eylül 2019Seyyahe: Tangerines, 1992 yılında Abhazyalar ve Gürcistan arasında patlak veren ve çok sayıda Estonyalı’nın ana vatanına dönmesine neden olan bir savaşın hikayesi anlatılıyor. Aslına bakarsan her savaşta yaşanabilecek klasik bir hikaye. Fakat yine de savaşın askerler ve işinde gücünde her şeyden bihaber olan masum halka yansımalarına iyi ışık tutmuştu. Çekimleri, gerçekten çok beğendim. Renkler falan hayli güzeldi. Mandalina bahçeleri o kadar güzel çekilmişti ki hatta insan hakkaten bi yazık olmasın dedirtiyor. Narenciye savaşı metaforu güzeldi işin açığı. Margus’un, “Mandalinalarımın üzerine bu savaş” demesi bana insanın nereden yaralıysa canının orada attığını hatırlattı. Mandalinaların hayati önem arz etmesi onun için.
Serkan: Filmin hikayesi konusunda seninle aynı fikirdeyim. Film sitesinde okuduğum çok güzeldi, muhteşemdi vb. yorumlar gibi bir çok yorum vardı ama hiç bir şey hissetmedim. Senaryo klişe gibiydi ve tam olarak oturtulmuş gibi bir klişe de değildi. Sanki bir şeyler eksik kalmış gibi hissettim ben. (Belki eksik olan büyük bir ekrandır. Telefon ekranı biraz eksik kalıyor olabilir.) Ayrıca senaryoda biraz daha kültürel tanıtımlar olmasını isterdim. Savaşan Abhazyalıların neden savaştığı, Gürcülerin Abhazya toprakları üzerinde neden hak iddia ettiğini, Gürcülerin hak iddia ettiği Abhazya toprakları üzerine Estonyalıların nasıl geldiği, neden Abhazyalılar için Çeçenlerin paralı asker olarak savaştığı konularını biraz daha senaryoya dahil edebilirlerdi. Bunlar tarafsız hiç bir şey bilmeyen gözlerle baktığım aklıma gelen sorular.
Seyyahe: Senaryonun zayıf kaldığı konusunda hem fikirim senin de dediğin gibi savaşın nedeni, nasıl başladığı, bu insanların birbirleriyle dertlerinin ne olduğuna dair konularla ilgili ufak da olsa bilgilendirmelere yer verilseymiş bence de çok daha güzel olurdu. İnternette filmi izledikten sonra yaptığım yüzeysel araştırmada da hep film çıktı karşıma. İşin açığı savaş hakkında hala tatmin edici bir bilgi elde edemedim.
Serkan: Birde taraflı olarak sormak istediğim bir soru var. Müslüman kişi için savaşmak haramdır. Cihad niyeti ile savaşmak ise helaldir. Cihad etmek için savaşmanın da belirli kuralları/gerekli olması gereken şartları vardır. Neden Müslüman bir Çeçen paralı asker olur? Bu sorunun cevabını merak ettim ve açıkçası bu sorunun cevabı için bir film çekilebilecek bir açıklamaya sahip olduğunu düşünüyorum.
Seyyahe: Şimdi geleli Müslüman için paralı askerlik konusuna…
Senin de bildiğin üzere konunun üzerine düştüm. Öncelikle cihadın kavramının içine neyin girip neyin girmediğini iyi tespit etmek gerekir. Diyanet İslam Ansiklopedisinin ‘Cihad’ maddesine baktım ve orada şöyle bir tanım yapıldığını gördüm. “Hukukçular, ilgili âyet ve hadislerden hareketle cihadı bu en geniş anlamıyla ele alıp yorumlamaları ve nefse, şeytana, fâsıklara ve inanmayanlara karşı olmak üzere kısımlara ayırmaları yanında genel olarak “gayri müslimlerle savaş” şeklindeki özel mânasını ön plana çıkararak “Allah yolunda can, mal, dil ve diğer vasıtalarla savaşta elden gelen güç ve gayreti sarfetmek” şeklinde tarif etmişler, bu anlamdaki cihadla ilgili hükümler üzerinde geniş olarak durmuşlardır.”
Cihadın kapsamını belirledikten sonra evet Allahu Teala cihad dışında insan öldürmeyi haram kılmıştır. Bunun yanında ‘cihadın’ biraz muallak bir konu olduğu sonucuna vardım. Film bağlamından çıkıp genel anlamda konuşacak olursak kişinin ne niyetle o savaşa katıldığını bilemeyiz. Netice de o savaşta Çeçen bir Müslüman, Hristiyan Gürcülere karşı savaşıyor. Bu adam cihad niyetiyle savaşa katılmış olabilir. O halde neden maaş alıyor diyebilirsin. Uğruna savaştığı ülke İslam ülkesi olmadığı için bunu da ganimet olarak alıyor olabilir. Bu konuda maalesef daha önce çalışma yapılmamış anladığım kadarıyla ülkemizde bulunmaması buna sebep olabilir. Ama soruna şöyle yanıt verebilirim sanıyorum ki, şayet bir Müslümanın rızkını başka bir yolla temin etme imkanı varsa ve geçim derdiyle paralı askerlik yapıyorsa buna cevaz vermek yani olur görmek elbette mümkün değil. Ama şöyle düşünelim bu adamların tarlada çalışması gerekirken yaşadıkları ülke bunları savaşa gönderiyor ve başka bir çare bırakmıyorsa buna karşılık da maaş veriliyorsa buna haram demek o kadar da kolay değil. Filme gelecek olursak Ahmet’te çok cihad havası sezmedim işin açığı hatta o bozuk namaz sahnesine kadar yalnızca isim nedeniyle Müslüman olduğunu düşünmüştüm. Yani kısacası savaştığı niyet önemli. Hatta işte hayatını kaybeden Türk askerine şehit denip denmemesi konusu da bu nedenle tartışmalı. Çünkü ortada Allah rızası için savaş olup olmadığı muallak. Ha tabi bir de kime göre neye göre Allah rızası diyebilirsin. haklı olarak. Zira DEAŞ da Allah rızası için savaşıyor güya değil mi? Kuran ve Sünnette öğretilen düstur, akıl ve kalbe gör. Kalp nerden çıktı? Peygamber Efendimiz ““Kalbinden fetva iste. İyilik: Nefsin kendisine mutmain olduğu, kalbin kendisine mutmain olduğu şeydir, kötülük: İnsanlar sana fetva verseler de verseler de nefis de yerleşip, göğüste gelip giden (yerleşmeyen) bir şeydir.” buyuruyor. İçini tatmin edecek bir cevap oldu mu bilemiyorum. Bir Müslüman nasıl paralı askerlik yapar sorusu da bira şuna benziyor sanki bir Müslüman nasıl içki içer?
Seyyahe: Film ağır ilerlemekle birlikte, iyi diyaloglara sahip. Hatta bir kaç tanesini not aldım. Doktor, Nika için “Hayal görmesi iyi, böylece hayatta kalabilir” dedi. Bunun üzerine uzunca düşündüm. Hayallerimiz ve umutlarımız biraz da bizi hayatta tutan galiba. Burdan öyle bir anlama vurgu yaptılar mı bilmiyorum ama bana çağrıştırdı.
“Hangi taraftan olduğu ne fark eder. İkisi de aynı yere gömülür.” de güzeldi. Ne diyordu Aleksandır Puşkin’in Facebook’a mal olmuş ünlü aforizması ‘Oyun bittiğinde şah da piyon da aynı kutuya konur.’
“– Derdin ne genç adam? Sürekli öldürürüm, öldürürüm.. Bu hakkı sana kim verdi?
+ Savaş.
– Budala ” diyaloğu da oldukça dikkat çekiciydi.
Serkan: Diyaloglar ve kamera çekimlerini sen beğenmiş gibisin, bana biraz yavan geldi. Sanki ödüllü yarışmalar için çekilen kısa filmleri bir araya getirip film yapmışlar gibi bir hissiyat oluşmadı değil. Senin seçtiğin diyaloglara eklemek istiyorum, tam hatırlamıyorum konuşmaları ama arabayı uçurumdan aşağı yuvarladıklarında;
+Patlayacak sandım
– Sadece sinemalarda patlar. Sinema büyük bir aldatmaca
gibi olan diyalog güzeldi 🙂
Doktorun diyaloğuna ise sen biraz daha romantik yaklaşmışsın ben oraya realist yaklaştım. Ateşi var, havale geçiriyor ve bu durumdaki hastaların hayal görmesi doğaldır. Ve başından yara almış birinin vücudunun bu şekilde tepkime vermesi sağlıklı olduğuna işaret gibi algıladım 🙂 ama kesinlikle seninki daha iyiymiş 🙂
Seyyahe: Renkleri beğendim işin açığı o soğuk ortamı hissettirdi. Diyaloglar da muhteşemdi diyemesem de kötü de değildi bence. Evet sinema ile ilgili olan diyalog da güzeldi. Hatta orda ben de aracın patlamasını beklemedim değil.
Seyyahe: Eleştireceğim bir konu var. Türk sinemasında olduğu gibi Gürcü ve Çeçen sinemasında da namazı doğru dürüst kıldırmıyorlar sağ olsunlar.
Serkan: Namaz konusuna gelince bende arkasını dönmesine şaşırdım selam veriyor zannettim ve hepte tam selam verdiği anlara gelir, klişe işte diye içimden geçirdim ama belkide tespih çekiyordu? Sen onu ayaktayken gördün mü ben hep oturarak gördüm diye hatırlıyorum.
Seyyahe: Ahmed’i namaz kılarken ayakta görmedim de sen sorunca sahneyi yeniden izledim secdeye gidiyor. Belki selam veriyor gibi göstermeye çalıştılar ama yine bozuk secdeden kalkar kalkmaz selam veremez. Hadi verdi diyelim o kadar arkaya bakamaz zaten namaz bozulur. Düzgün bir namaz sahnesi göremeden öleceğim ve gözlerim açık gidecek 🙂
Seyyahe: Nika’nın Ahmed’i savunması Ahmed’in Nika’nın ölmesini istememesine değinmiyorum bile. Filmi film yapan kısımlardandı. Ama tabi klasik bir havası da yok değildi. Margus’un evinin bombalandığı sahne oldukça gerçekçiydi. Bildiğin yerimden sıçradım 🙂 Ahmed’in Margus’a para vermesi etkileyiciydi. Paralı asker ve vatanı için savaşan asker vurgusu dikkatimi çekti. Müzikler güzeldi Listeme Gürcü ve Abhazya müziklerini de ekledim. Kanlı savaş filmlerinin yanısıra böylesi bir anlatım hoş olmuş bence.
Serkan: Ahmed’in para verme sahnesi beni çok etkilemedi çünkü o sahnede çok yavan kalmış. Yani hiç bir Müslüman “al sana para hadi evine git” demez. Ben sadece bunu dönemin AKP bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yaptığını ve başka bir Müslüman’ın böyle bir hareket yaptığını görmedim.
Seyyahe: Ahmed’in para vermesini şöyle düşünmek gerek sanki yaşadığın ülkenin başka bir ülke ile savaşında paralı askersin ve ailenin geçimini buradan sağlıyorsun. Kalkıp cebindeki parayı mandalinalarını satıp ülkesine dönmek için uğraşan tanımadığın bir adama veriyorsun klas hareket. Yani daha doğrusu ben böyle düşünüyorum 😊 O şartlar altında yapılacak başka bir şey yok ki zaten mandalinaları konusunda yardımcı olacaklarından bahsediyor ve bu parayı alıp ülkene git diyor. Erdoğan Bayraktar meselesini bilmiyordum. Bilmemeye devam etseydi iyiydi. İyi ya da kötü yargılamayacağım. Tavır hoş değil ama öküzün altında buzağı aramaya gerek var mı bilmiyorum. Maksat yardım etmek ama o an ki tavır yanlış ki sonradan ilaçlar temin edilip hastaneye kaldırılmış kızcağız. Ha linçten sebep mi Allah bilir.
Serkan: Ahmed ve Gürcü hakkında biraz daha konu açabiliriz gibi geliyor. Dışarıda başlayan ve yaralanmalarına sebebiyet veren çatışma evin içinde de hakim. Çok yoğun psikolojik bir çatışma var. Gürcü bu konuda daha ezik bir karakter çünkü kendini pek savunamıyor. Sanatçı ruhlu olmasından dolayı çabuk sinirlenen ve çabuk kırılan bir karaktere sahip olduğunu düşünüyorum. Genelde bu tarz insanlar dünya profiline göre savaşa karşı olurlar. Sürekli ağzından eğitim kelimesi çıkan, aklı bir karış havada ve çabuk sinirlenen bir Gürcü’nün savaşı var ortada… Diğer köşede ise baskın bir karaktere sahip, sürekli karşısındakinin üzerinde psikolojik üstünlük sağlamak için beden hareketlerini kullanan ve sürekli sosyal yaşam içerisinde Gürcüye ters giderek ona sataşan bir Ahmed’den bahsetmek gerekir.
Seyyahe: Ahmed ve Nika hakkında çok farklı düşünmüyoruz. Sadece İvo’nun, Nika’yı öldürmeyeceği konusunda Ahmed’den söz alıp Nika’dan almamasını tuhafsamıştım. Ki zaten ilk saldırı Nika’dan geldi. Hatta o son muhabbetin Ahmed’in çabasıyla kurulduğunu düşünüyorum. Yani Ahmet’in Nika’yı anlamaya çalışıp savaşı sorgulaması sonucu olduğunu hissettim.
Serkan: Yanlış mı hatırlıyorum bilmiyorum ama İvo Ahmet’ten söz aldı, ilk buluşmalarında çıkan kavgadan sonrada iki tarafı da uyarıp tekrardan onay aldı diye hatırlıyorum. Eğer böyle olmamış, sadece Ahmet’ten söz almış olsa bile kafidir çünkü o işgalci zındık Ahmet’e bir şey fırlatmak ve laf dalaşı yapmaktan öteye gidecek gücü yoktu. Ahmet ile Nika arasındaki sohbette ise Ahmet’in Nika’yı anlamaya çalışması yada savaşı sorgulaması olarak düşünmüyorum. Çünkü nasıl Türkler asker bir milletse, Çeçenlerde böyle bir millettir. Topluluklarla, tanımadığın insanlarla savaşmak ve kavga etmek daha kolaydır. Çünkü sürekli seni düşman böyle kötü, şöyle kötü diye seni tatmin ederler yada sen öyle düşünüp tatmin olursun. Ama karşındakini duygusal açıdan tanımaya başladığında savaş çok zor olur. Bence Ahmet’in, Nika’yı öldürmemesinin nedeni bu.
Serkan: Mandalina bahçesine sahip, canından çok mandalinalarının yazık olacağına üzülen bir adam var. Margus… Margus’un Mandalina inadına anlam veremedim ben bir türlü. Yaşamak için başka bir nedeni yokmuşta illa mandalinalarının ziyan olmasını istemediği için ölümle yüz yüze geliyor. Hatta ölüyor. Filmin başından sonlarına kadar bu mandalina muhabbeti ortada dolaşıp duruyor ama neden sorusuna bir türlü cevap verilmiyor. Sanki mandalinalarda bir sır varmış gibi konuyu uzattıkça uzatıyorlar. Sonra nedenini öğrenince insanlarda yarattıkları beklentiyi karşılayamıyor. Bir hayal kırıklığı yaşıyor açıkçası. Canından daha mı önemliydi yani, al öldün gittin.
Seyyahe: Margus’a gelince evet o an için onu mandalinalardan başka hayatta tutacak başka bir şeyi yok. Çünkü onları sattıktan sonra ülkesine dönebilecekti. Öldü gitti de onları satamasaydı da ölecekti fark eden bir şey yok ki.
Serkan: “Margus’a gelince evet o an için onu mandalinalardan başka hayatta tutacak başka bir şeyi yok.” Diyorsun da eee mandalinalar satıldıktan sonra Estonya’ya döndüğü zaman ne yapacaktı? Bence alakasız bir yaklaşım. Konu sadece mandalina değil orada. Başka bir kaçırdığımız detay olmalı yada yönetmen o detayı bize anlatamadı.
Serkan: Ama asıl sır, asıl bilinmez İvo… Neden İvo Estonya’ya torununa dönmek istemiyor? Oğlundan ona kalan son miras olan torununun yanına gitmek istemiyor? Acaba oğlunu mu bırakmak istemiyor diyeceğim ama film boyunca bir kez bile mezarına gittiğini görmedik. Ölümden kaçmak istemiyor mu diyeceğim? Ama hayat mücadelesi vermek için çabalıyor, ölmeyi istediğini gösteren bir belirtisi yok. Neden gitmek istemiyor bu bir sır.
Seyyahe: Kesinlikle İvo konusunda söylediklerine katılıyorum. Adam tam bir sır küpü. Biraz daha bilgi verilseydi daha güzel olurdu.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.