Otomatik Portakal Filminden Replikler
14 Aralık 2019Uluslar Arası Antakya Film Festivali Var Mış?
14 Aralık 2019Merhaba kardeşlerim, bundan 2 yazı önce size Otomatik Portakal filmi hakkında serzenişte bulunmuştum şimdi Otomatik Portakal Kitabının bana hissettirdikleri hakkında biraz konuşmak istiyorum. Malumunuz tüm üzerinde en çok konuşulan kitaplar arasında bulunan kitabımızı okumaya başladığınızda eğer vaktiniz çoksa bir günde bitireceğinize eminim. Elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Birazda argo seviyorsanız kitap iliklerinize kadar işleyecek. Argo sevmiyorsanız da çok mühim değil çünkü kitabı okumaya karar verdiğinizde az çok konusuna bakmışsınızdır. Kitabın anlattığı ahlak konusunda yozlaşmış distopyada bu argoların kullanılması kitabın gidişatı açısından gerekli olduğu için, okuduğunuz argo sizi rahatsız etmemeli. Burada bir parantez açmak istiyorum kitapta kullanılan argo, filmde kullanılan argo ve materyallerden daha hafif ve yerinde. Bu yüzden kitabı okumadan önce filmini izlediyseniz kitapta bu kadar büyük bir saçmalık ile karşılaşmaktan korkmayın. Filmin üzerinizde yarattığı travmayı atlatmak için mutlaka bu kitabı okuyun.
Otomatik Portakal Kitabının geçtiği dünya öyle bir hal almış ki kendi güvenliğini sağlayacak durumda olmayan insanlar dışarı geceleri dışarı çıkmamak için ellerinden geleni yapar hale gelmiş. Diyelim ki dışarı çıkmak zorunda kaldı bu seferde kelle koltukta sürekli etrafını, izlemek takip edilmediğinden emin olmak ve çetelerden uzak durmak için büyük çaba sarf etmek gerekir. Kolluk gücü yetersiz olduğu için sokakların güvenliğini kolluk kuvvetleri yerine çeteler kendi tarzında sağlıyor. İnsanlar o kadar korkuyor ki kapılarına yardım için gelen insanlara bile kapılarını açmaktan kaçınıp, kapılarının arkasından sesleniyor. Kapılarını zincirleyip yarı açık bırakan kişilerin vay haline… Tecavüz, hırsızlık gecelerin rutin olayları. Gençlerin parası bitti mi bir yerleri soymak, babalarından para istemek gibi basit bir olay. A noktasından B noktasına gitmek için araba çalmak taksi çağırmak gibi bir durum. Böyle bir distopyada hükümet, liderliğini sürdürmek için belli başlı tedbirler almaya çalışır ve özellikle benim ilgimi çeken bir nokta var. İçişleri Bakan’ının bir lafı “Suçluları bir araya tıkıp onlardan hayır beklemek çölde su aramaya benziyor. Toplum kurallarına karşı çıkmış kişileri aynı yerde tutmakla sizleri ilkel davranışlara zorluyoruz. Bundan böyle hapishaneler yalnız siyasi suçluların barındıkları bir yer olacak gibime geliyor.” ne kadar açık sözlü bir bakan. Tamda kitabın ironi dolu distopyasına nükseden harika bir tespit. Üstelik gerçektende başarılı bir fikir değil mi? “Toplum kurallarına karşı çıkmış kişileri aynı yerde tutmakla sizleri ilkel davranışlara zorluyoruz.” sizde hak vermiyor musunuz? Yani insan kendisi gibi katil olanlarla hayat mücadelesi verdiği bir hapishanede ne kadar terbiye edilebilir?
Kitabı okurken sürekli iyi ve kötü kavramını sorgulayıp duracaksınız. Adaletin ne olduğunu, nasıl işlenmesi gerektiğini, özgürlüğün ne olduğunu ki kitabı bitirdiğinizde aklınıza kazınmış en önemli cümle olan “iyilik içten gelir. İyilik bir seçimdir. Bir insan seçemezse, insanlıktan çıkar.” alıntısını düşündüğünüz zaman kitabın gerçek konusunun özgürlük olduğunu anlayacaksınız. Özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu ve hiç bir etki altında kalmadan içinizden geçen tüm şeytani fikirlere rağmen doğru olanı kendi özgür iradenizle gerçekleştirmenizin iyilik olduğunu anlayacaksınız. İyilik anlık gelişen ve hissedilen bir şeydir. Mesela bir köpeğin ayağına batan bir dikeni çıkardıktan sonra köpeğin sevincini fark etmeniz, yaptığınız iyiliğin sizi tatmin etmesi noktasına çıkartır. Bundan haz alırsınız. Sokakta dilenen bir çocuk gördüğünüzde ona bir şekilde yardım ettiğinizde haz alırsınız. O mutluluğu onun gözlerinde görür hissedersiniz. Kötülükte aynen böyledir içinizden gelir yaparsınız. Fakat sahte olmaya gerek yok. Kötüyseniz kötüsünüzdür. Alex’in dediği gibi “Ben yaptıklarımdan zevk, mutluluk duyduğum için kötüyüm o kadar.” kitap bittiğinde sizde bunun farkına varacaksınız. Yaptıklarınızdan zevk ve mutluluk duyduğunuz için bir şey yapıyorsunuz ve bu sizi insan yapan seçenek. Bana hissettirdikleri yanı sıra yazarın toplumu manipüle edip onu insanlıktan çıkaran kişilere bir mesajı var onuda paylaşmadan edemeyeceğim…
Yazarın Mesajı
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…
Otomatik Portakal Kitap Alıntıları
Koltuk altında kitaplar taşıdığını görüyorum kardeşim. Bugünlerde hâlâ kitap okuyan birine rastlamak gerçekten nadide bir zevk kardeşim.
Seçme hakkına sahip olmayan kişi kişiliğini yitirmiş demektir.
Yani, hepinize minnettarım ama kendi hayatımı yaşamam gerekiyor.
Senin gibi iyi bir genci bir makine parçasına dönüştürmekle övünmek, ancak baskıcılığıyla böbürlenen bir hükümetin işi olabilir.
Tanrı’nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı’nın gözünde?
Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu terbiyeli olmaları söz konusu değildir.
İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki?
Ben partizan değilim. Rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. Sadece özgürlük geleneği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha sakin bir hayat uğruna özgürlüklerini satacaklar. Bu yüzden dürtüklenmeleri, dürtüklenmeleri gerekiyor…
Sınırlamak her zaman güçtür. Dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir… Örneğin sevişme eylemi, örneğin, müzik.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.