Bir Bank Düşünün Hem İnterneti Var, Hem Doğayı Temizliyor Hemde Tasarımı Çok Güzel
18 Ocak 2020Bilim ve Sanatın İş Birliği Küf Kolonileri
19 Ocak 2020Nöbet çıkışı uykulu uykulu direk Antakya’da bulunan Palladium AVM’nin Cinens sinemasına gittim. İlk seansa yetişip Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı filmini izledim. En son diyeceğim şeyi ilk söyleyeceğim; açıkçası Kara Murat Fatih’in Fedaisi filmini izlemek beni daha çok tatmin ediyor ve daha keyifli zaman geçirmemi sağlıyordu. Yanlış anlaşılmasın bunu filmi kötülemek için söylemiyorum ama Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı filmi benim için bir Kara Murat Fatih’in Fedaisi filmi etmedi…
Palladium AVM Sinema Ortamı
Ben filmde şunlar oynamış, bunlar oynamış, şöyle olmuş falan diye açıklayıcı yada edebi yorum yapacak kapasitede olmadığımdan daha çok filmin benim için hikayesini yazıyorum. Bu yüzden beni maruz görün, ilk olarak filmi benimle birlikte izleyen kitleyi anlatmak istiyorum. Öncelikle konu Türklük ve tarih olduğu için açık açık anlıyoruz ki Mehmet Bozdağ, Askeri personel için film yapmış. (Evet bende askerim) sinema salonu ağırlıklı olarak askeri personellerden ve AKP Hatay Gençlik Kollarından olduğunu düşündüğüm gençlerden oluşuyordu. Hee birde bir iki abla gelmiş ve yanlarında çok konuşan kızlarını getirmişlerdi edepsizlik olduğunu biliyorum ama birinci perde de 2 kez, ikinci perde de 3 kez biraz sessiz olur musunuzlan gibisinden uyarmak zorunda kaldım. Tabi önümde oturan siyasi bilmem ne başkanları ve film boyunca nesine.com’dan takip ettikleri iddia kuponları da en az film kadar heyecanlıydı tabi…
Ne kadar Etkileyiciydi?
Türklük, Tarih ve Dram’ın bir arada olduğu filmlerde benim bir ölçütümde ağlamak. Mesela Kırımlı, Naim, Fetih 1453 gibi filmlerin özellikle şehadet sahnelerinde itiraf ediyorum ki gözyaşlarımı tutamıyorum. Kırımlı filminde, Kırımlı Türklerin nasıl Türkiye üzerinde Rusya’ya teslim edilip soykırım gerçekleştiğini, tarihi bir gerçek olarak bildiğim için filmdeki bazı sahneler bana bu anları aklımda canlandırmama sebep oluyor ve gözyaşlarım pıt pıt dökülüveriyor. Naim filminde ise, Bulgar ve Boşnak göçmenleri olan dedem ve anneannemin anlattığı ailelerinin yaşadıkları olaylar aklımda canlanıyor ve tekrardan gözyaşlarıma engel olamıyorum. Fetih 1453 filminde ise beni duygulandıran çok fazla sahne var hepsini yazamam ama lağımcıları söylemek istiyorum. Lağımcıların tekbir nidaları ile kendilerini, diğer arkadaşlarını korumak için feda ettiği sahne, gözyaşlarımı pıt pıt dökmüştü. Fakat Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı filminde hiç böyle bir şey yaşamadım. Bana o duyguyu geçirecek bir sahne olmadı. Tamam belki Konuralp ile Sunguralp’in arasında geçen bir sahne, beni çok duygulandırmış olabilir ama yine de beni onlar kadar etkilemedi.
Gözüme Batanlar
Göğüs göğüse çarpışma sahnelerinde belirli bir yavanlık vardı çok doğal kalmış geniş açılarda herkes çarpışırken gözükse de sanki ortada göğüs göğüse bir cenk yokta çocukların ellerinde sopalarla kılıç oynadığı bir sahneymiş gibi geldi (filmin ilk sahnesinden bahsediyorum.) Bunun yanı sıra yakın çekimlerdeki bire bir kavga sahnelerine çok iyi çalışılmış belli ediyor kendini. Çünkü oldukça zevkli sahnelerdi. Bu yüzden bu detaylara verilen önem bende şu fikri uyandırdı. Kısa kısa anlara verilen emek filmin bütününe verilen emeği gölgede bırakıp filmin konusunu kaçırmış ve filmin bütünlülüğünü bozmuş. Mesela zulüm gören köyler, topluluklar daha fazla gösterilebilirdi. Ki dramatize edilsin, daha çok üzülelim onlar için. Bu üzüntü sonucu da gelen başarı bizi sevindirsin. Fakat böyle bir sevinç yaşayamadım. Sonra o dönemi yansıtması için tasarlanan bazı şeyler çok fazla kusursuz olması dönemsel bir sorun yaşatmış. Bu kadar kusursuz olmamalı… Mesela akıncıların kendilerine kazdığı mezarlar dümdüz, çok simetrik kepçe ile kazıldığı çok belli. Sunguralp’in giydiği pantolon çok kusursuz, çok renkli. Çağımızın modacıları, bugünün modasıyla o günden ilham alarak tasarlamış belli ki ama bize bugünün modası değil o günkü ihtiyaç gerekiyor. Böyle ufak tefek detaylar filmin bütününü etkilediği için bahsettiğim etkilenip ağlama olayı bende olmadı sanırım. Film gözüyle değil de biraz daha dizi gözüyle çekilmiş. Ve film sanatsal bir özellik taşımaktan çok bir belgeselci edasıyla çekilmiş. Renkler, parlaklıklar kanlı çarpışmaların yaşandığı, zulme karşı dik durulan bir film yerine köyümün yağmurlarında ıslanan çimenler üzerinde güreşen ponçik pehlivanları hatırlattı. Bir Cesur Yürek, Fetih 1453, Kırımlı yada ne bileyim bunlara benzer bir savaş yüklemesi yok filimde. Sonra karakterler. Karakterlerin hikayelerin, karakteristlik özellikleri pek iç açıcı değildi. Şuan anımsayamadığım bir film var. Filmde yine Türk akıncılarını ama daha çok şaman ritüellerini yerine getiren akıncıların zulme karşı koyduğu bir film vardı. Pek gündem olmadı bu film ama bence bu filme harcanan emek ve maddi güç o filme harcansa kesinlikle daha muhteşem bir film izlerdik. O filmi de bulmam lazım. Açıkçası ben zaten bu filmi çok fazla beklemiyordum çünkü biliyorsunuz film çok politik bir alt yapı üzerinde yeşeren bir çiçek. Çok fazla propaganda olarak kullanılan bir eser ama gidip meraktan izlemek istedim. Önümüzde bir Göktürkler projesi var bakalım hele bir o vizyona girsin de neler olacak göreceğiz.
Serkan Dinç sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.